4. BÖLÜM: ŞAHİYA DILEMİN (Kalbimin dermanı)

23 1 0
                                    

Azad, medreseye gelince derste dönemin en ünlü Şairi Nedim’in öğrencilerinden olan Hoca Sümbülzade Vehbi’nin derste olduğunu görür. Hoca Sümbülzade, dersine geç gelen hiçbir talebeyi affetmez hemen dersten kovan bir hocadır. Azad’ın kapıyı çalıp içeriye girmesi ile ders bölündü, hoca karşısında Azad’ı görünce onu diğer talebelere yaptığı gibi kovmak yerine içeriye buyur etti.
Hoca kendisinden beklenilmedik bir hareketle, sakin bir ses tonu ile Azad’a bakıp;
“Buyur evladım, şimdi bana neden derse geç kaldığını anlat.” Dedi.
Azad hocanın bu yumuşak tavrı karşısında biraz şaşırmış olsa da kendini ifade etmek adına hemen içinden” bir bahane bulmam lazım” diye geçirdi. Hoca Azad’ı böyle düşünürken görünce hemen ona;
“Sakın kafandan beyhude bir bahane arayıp durma bana gerçekleri anlat. Her ne olursa olsun sana kızmayacağım ve hemen seni yerine oturtacağım.”
Azad biraz tedirgin olsa da gerçeği anlatmaya karar verir.
Yüzü kıpkırmızı bir halde yere bakarak, ağzından kelimler cımbızla alınıyormuşçasına seslerle;
“Ben bir kızı seviyorum, her sabah onun geçtiği sokağa gidip oradan geçmesini bekliyorum. Bir dakika bile olsun onu görmek için bekliyorum.” Dedi.
Tabi bunu duyan Azad’ın sınıf arkadaşları birden gülmeye başladılar. Azad ise o an yerin dibine girecekmişçesine utanıp kızarıyor, bayılacakmış gibi oluyordu. Bir yandan da kendine teselli veriyor. Eğer gerçeği hocasına söylemeseydi hoca onu sınıftan kovacak ve babası da en kısa zamanda bu durumu öğrenecekti. Şimdi doğruları anlattığı hocası onu affedip yerine oturtacak ve onu affedecek.
Hoca Sümbülzade, önce gülüşen sınıfı susturduktan sonra Azad’a bakıp;
“Demek seviyorsun, hem de her sabah onu bir dakikalığına dahi olsa görecek kadar. Ve de benim dersime geç kalmayı göze alacak kadar. Şimdi seni affediyorum bu dürüstlüğünden dolayı yerine geçebilirsin. Fakat bu dersin bitimine kadar senden o uğruna medreseden atılmayı göze aldığın aşkın için bir beyit yazmanı istiyorum aksi takdirde bir dahaki geç gelmende medreseden kovulacaksın. Şimdi ders bitene kadar şiirin benim elimde olacak.” Dedi.
Hoca Sümbülzade, dersine kaldığı yerden devam etti. Azad ise yerine geçip telaşla ne yazacağını düşündü. Aradan on dakika geçmesine rağmen kâğıda hiçbir şey yazamadığını fark etti. Dersin bitmesine on beş dakika kalmıştı. Birden telaşa kapıldı ne yapacağını şaşırdı ve elini kitaplarının arasına daldırdı. Tam o sırada eline bir kâğıt parçası ilişti ve hemen çıkardı. Çıkardığı kâğıt, Areksiya’yı ilk gördüğü zaman ona gizli aşk mektubuydu. Bu mektubu bir türlü ona verememişti. Şimdi ise o anı tekrar hatırlayıp Areksiya’ya birde şiir yazmaya başladı. On dakika sonra Azad şiirini yazıp bitirdi. Bir rahatlama ile yerinden kalkıp hocasının yanına gitti ve elindeki kâğıdı hocaya uzattı. Hoca Sümbülzade, kâğıdı alıp şöyle bir göz gezdirdikten sonra hafif bir tebessüm ile Azad’a” yerine oturabilirsin” dedi.
Azad yerine oturduktan sonra hoca Azad’ın yazmış olduğu şiiri sesli bir şekilde sınıfa okumaya başladı.
      Erişti Nevbahar eyyamı, açıldı gül-i gülşen
Mest-i nâzım kim büyüttü böyle bî-pervâ seni
Bir şeker handeyle bezm-i şevka câm etdin beni
Sevdiğim, cemâlin çünkü göremem ( )
Sâkıya, meclise gel, cismine gelsin cânım
Yetmez mi sana bister ü bâlin kucağım (  )
Sevdiğim cânım yolunda hâke yeksân olduğum ( )
Aşk âteş-i tecelî-i Mansûrdur bana
Aşka düşdüm cân u dil müft-i cüvânân oldu hep
Sâk u sürîn ü gabgab u leb meşrebimcedir
Zannetme duhter-i rezi rind ile gizlidir
Hasta-yı hecrim ben efgân-ı hazînim tâzedir
Sabâ ki dest ura ol zülfe müşk-i nâb kokar
Serimde yine bir dâğ-ı heves bağrımda bâşım var
Her turrasında bin şiken-i dil-rübâsı var
Biri biriyle müjgan safları gavgâya girmişdir
Cefâ-yi tâli‘-i nâ-sâzkârı benden sor
Zehr-âb çeşmesârı mı bu çeşm-i ter midir
Gel ey esîr-i zülf-i perîşânın olduğum
Tîğ-i ebrû-yı siyehkârına kurbân olayım
Açup revzençesin gâhî ki cânan gösterir kendin
Âkıbet gönlüm esîr etdin o gîsûlarla sen

SURP GİRAGORS KİLİSESİNDE ÇALAN ÇANLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin