8. BÖLÜM: NOR KYANK' ՆՈՐ ԿՅԱՆՔ

14 2 0
                                    

Areksiya, Azad ile konuştuktan sonra artık daha yakın olmaya başladılar. İlk günlerde okuluna giderken sürekli yol üzerinde Azad'ı gören Areksiya bir süre sonra kendisi Azad'ın yolunu gözlemeye başladı.
Okul çıkışlarında ise artık Areksiya Müslüman ve Kürt mahalle arkadaşlarının arasına girmeye başladı. Bu durum Azad için o kadar olması hayal bir şeydi ki şimdi ise karşısında Areksiya'yı görünce hem de bu kadar yakın olmaları onun için bir rüyanın gerçekleşmesi gibi bir şeydi.
Artık birlikte tüm mahalleli çocuklarla beraber aynı yerlerde oyunlar oynayan Azad ve Areksiya büyüyüp genç kız ve erkek olmuşlardı.
Azad yıllarca medreseye gidip edebiyat dersleri aldıktan sonra hocası Sümbülzade efendinin yönlendirmeleri ile medresede edebiyat hocalığı yapmaya karar verdi.
Areksiya ve Azad artık yirmili yaşlarına gelmişlerdi ve hala da aynı mahallede birbirileri ile karşılaşıyorlardı. Areksiya'nın on şekiz yaşında babası tarafından iki yıllığına Erzurum'a gidip gönderilmesi üzerine Azad onu göremediği her bir gün için kara kaplı defterine ağıtlar yakmaya ve bu ağıtları gizlice saklamaya başladı. Areksiya'nın gidişinin 560. Gününde artık Azad için dayanılmaz hal alan özlem ve hasret duygularının hat safhaya çıktığı bir günün sabahında Azad uyanır ve o güne başlamak istemez. İçinde tarifi olmayan bir acı vardır çünkü.
Bu acı çocukluk aşkı Areksiya'ya olan özleminin artık canına dayanılmaz acılar yaşatması ile onu mahvediyordu.
Azad o gün yatağından çıkmakta zorluk çekse de mecbur kalıp medreseye doğru yol aldı.
Tüm yol boyunca her baktığı yerde Areksiya'yı gören Azad, medreseye geldiğinde artık dayanılmaz bir şekilde acı çekmeye başlar ve her yerde Areksiya'nın siluetini görür gibi olur. Bu durum onun yakınlarındakiler tarafından anlaşılmaz bir durumdu ve herkes Azad'ın ateşli hastalık geçirdiğini düşünmeye başladılar.
Medresenin tüm hocaları Azad'ın yanına toplanıp eve gidip dinlenmesini söylediler. İşin tuhaf yanı Azad, sanki kimseyi duymuyor, görmüyor gibi sadece sabit bir noktaya bakıyordu. Hocalar Azad'ın bu durumundan endişe edip onu hemen revire götürdüler. Revire getirilen Azad, doktor tarafından kontrol edildikten sonra hiçbir şekilde ateşinin olmadığını ve fiziksel olarak iyi olduğunu fakat algısının kapalı olduğunu fark etti. O zamanlar adı henüz konulmamış bir hastalık vardı ve herkes birden o hastalığın Azad'a bulaştığını düşündü.
Hastanede günlerce yatan Azad, bir haftanın sonunda hastaneden taburcu olduğunda evine giderken Areksiya'nın evinin önünden geçerken birden olduğu yerde kaldı ve eve doğru bakarak şu matemi aşkı, Areksiya'ya yazdı.

Ey matem-i cihan-ü devran.
Canı gönül eyle beni babı diyarında.
Ruh-u devran gâh eyledi bu âlemden.
Hüzn-ü perişan eyledi beni bu matem.
Can-u dil yaşamaz oldu bu âlemde.
Ne eylesin bu Azad artık bu âlemde.
Gel etme eyleme bab-ı der saadette beni terki âlemde.
Can ne eylesin sensiz bu âlemde.

Azad bu satırları yazarken birden kulağına bir çan sesi ilişir ve çocukluğunda o sesin ardından kilisede hemen Areksiya'nın çıktığını düşünür. İşte o sırada aşkın da insana vermiş olduğu ruhu devran halini Azad yaşar ve kiliseye doğru yürümeye başlar.
Azad kiliseye yaklaştıkça çalan çanın tınısından Areksiya'nın çaldığını anlar fakat onun olması imkânsızdı çünkü o yoktu.
Ama Azad, Areksiya'nın orda olma ihtimaline bile o kadar çok heyecanlanmıştı ki adımları adeta kuş misaliydi ve onu alıp kilisenin önüne getirdi.
Ve Azad kilisenin önüne geldiğinde karşısında Areksiya'nın kilisenin çanını çaldığını görünce birden gözlerini ovuşturmaya başladı. Bu gördüklerinin gerçek olma ihtimali var mıydı? Yoksa gördüğü bir serap mıydı?
Azad bunları düşüne dursun, birden Areksiya kilisenin çanını çalmayı bırakıp aşağı indi. O sırada Azad bulunduğu yerdeki duvara yaslanmış bu bir hayalse devam etsin bitmesin diye mırıldanıyordu.

Haftaya devam edecek.






SURP GİRAGORS KİLİSESİNDE ÇALAN ÇANLARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin