"Kılık değiştir demiştim. Ya bizi tanırsa?"
"Kılık değiştirmeden kastın şapka, güneş gözlüğü ve maske takmak mıydı? Jeno bizi her türlü tanıyacak zaten."
Donghyuck güneş gözlüğünü çıkarıp zorla Mark'a taktı. Yüzüne fazla bakmayarak odağını 4 masa önde oturan Jeno'da toplamaya çalıştı.
"Bizi görmezse tanımaz, görmesin diye de sırtına dönük bir yere oturduk."
"Bu işe kalkışmamalıydık."
Donghyuck'tan sinirli bir iç çekme geldi ve aynı anda kafalarını çevirip birbirlerine baktılar. Geçen gün olanlar akıllarına gelince de hızla geri çevirdiler. Gözetlemeye geldikleri ikili kızın yüzünden gördüklerine göre komik bir şey hakkında konuşuyorlardı. Bir süre sonra kızın elinin yavaş yavaş Jeno'nunkine yaklaştığını gören Donghyuck, masanın kenarında duran karabiberliğe uzandı ve Mark ne yaptığını sormaya kalmadan burnuna getirip derin bir nefes aldı. Ardından gelen yüksek sesli hapşırık kafedeki her kafanın Donghyuck'a çevrilmesine neden olmuştu.
Donghyuck kafasını menünün içine gömdü, şimdilik onları engelleyebilmişti. Bir yandan da Jaemin öğrense tepkisi nasıl olur diye düşünmeden edemiyordu. Onların iyiliği için bir şey yapayım derken durumu daha da kötüleştirmekten korkuyordu. Tek istediği arkadaşını mutlu etmekti. Bu yüzden yapacağı son şey bile olsa bu randevunun iyi gitmesine izin vermeyecekti.
Yaklaşık 25 dakika boyunca menünün üzerinden sürdürdükleri gözetleme garsonlar tarafından tuhaf karşılansa da bittikçe kahve istemeleri onlara susmaktan başka şans tanımıyordu. Sonunda kız ayağa kalkıp lavaboya ilerlerken ikili gözlerini ayırmadan kızı takip etti. Tuhaf olan, kızın da onlara bakıyor olmasıydı. Yanlarından geçerken Mark'a göz kırpmasıyla ikili şok içinde birbirlerine baktı.
"Hala bu işe karışmamamız gerektiğini mi düşünüyorsun?"
Mark hala şok içinde kafasını iki yana sallarken Donghyuck sinirlenmeye başlamıştı. Kıskandığını da kabullenmişti. Kendine itiraf edemese de artık bir şeyleri inkar etmeyecekti. Sinirle solumaya devam ederken masaya bırakılan kağıt parçasıyla gözleri elin sahibine çıktı. Aynı kızı gören Donghyuck kaşlarını çattı, olayın sonradan farkına varan Mark da zaten açık ağzını iyice açarak Donghyuck'a baktı. Donghyuck Mark'ın almasına izin vermeden kağıdı alıp buruşturdu. Mark ayağa kalkan Donghyuck'un kasaya gidişini izledikten sonra kafasını önüne çevirdi. Kızla göz göze gelince tiksintiyle yüzünü buruşturdu. Gözlerini etrafta gezdirirken Donghyuck gelip onu kolundan tutarak kaldırdı.
"Dediğimde dışarı koşuyoruz."
"Neyi dediğinde?"
"BAŞKASIYLA RANDEVUDAYKEN ELALEME GÖZ KIRPIP NUMARANI VERMEYE UTANMIYOR MUSUN *#*$#*?!"
Koşarak kafeden çıktıktan sonra koşmayı bırakıp yolun sonuna kadar yürüdüler. Kimsenin olmadığı ve soldakine göre biraz daha karanlık görünen sağdaki yola sapmadan önce tereddüt etseler de geldikleri yön bu olduğu için oraya döndüler. Mark yolun yarısına geldiklerinde adımlarını yavaşlatıp güneş gözlüğünü çıkardı ve Donghyuck'a seslendi:
"Biraz abartmadın mı?"
Donghyuck durup Mark'ın yüzüne bakmak için arkasına döndü. Bir an için ne sorduğunu unutsa da hatırlayınca cevabını verirken Mark'a bir adım yaklaştı.
"Neyi abartmışım? Ah, yoksa numarasını almak mı istiyordun? Özür dilerim, hiç aklıma gelemedi."
Dediği şeyin numara almakla ne alakası olduğunu ilk başta anlayamayan Mark, kafası karışmış bir halde bekledi. Belki uzak bir ihtimaldi ama küçüğün onu kıskandığını düşünmek Mark'ı hoşnut etmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴇᴠᴇʀʏʙᴏᴅʏ ʜᴀᴛᴇs sᴏᴍᴇʙᴏᴅʏ • markhyuck
Humor[enemies to lovers! au] Sebepleri ve yaptıkları çocukçaydı ama birbirlerinden gerçekten nefret ediyorlardı.