"Neden sana şaka yaptığını düşündün ki?"
Jaemin elinde iki bardakla gelip Donghyuck'un yanına oturdu. Olanlardan sonra Donghyuck soluğu Jaemin'in evinde almıştı. Mark'tan hoşlandığını bilen tek kişiydi ve tavsiyeye ihtiyacı vardı.
"Ben... Sen ondan hoşlandığımı söyledin sonra o da beni öpüp bunları yazarak benimle dalga geçmek istedi sandım."
Jaemin kendisine çok aptal olduğunu düşündüren bir bakış atınca Donghyuck iyice somurttu.
"Mark sırf dalga geçmek için seni öper mi sanıyorsun? Hayatında annesi ve babası hariç kimseyle el ele tutuşmamıştır o. Çok saçma bir senaryo kurmuşşun."
Saçma olduğunun Donghyuck da farkındaydı ama sınıf arkadaşlarının söyledikleri aklını çelmişti.
"Ne yapayım, heyecanlıyken düzgün düşünemiyorum."
"Sadece heyecanlıyken mi? Tamam, bakma öyle. Şimdi ne yapacaksın? Şarkı sözlerini bırak öpüştünüz sonuçta. Hiçbir şey olmamış gibi davranamazsın."
Donghyuck'tan uzun bir oflama geldi. 2 gündür düşündüğü tek şey -Mark'ın dudakları hariç- buydu zaten. Ne yapacağı bir yana ikisinin de ilk öpücüklerini birbirleriyle paylaşmış olmaları ona çok hoş geliyordu. Önce "Bende bu denli bir etki yaratacağını bilseydim öpmezdim." diye düşünse de ne olursa olsun öpeceğini biliyordu. Jaemin'in hafifçe koluna vurmasıyla düşünmeyi bıraktı-en azından denedi.
"Biliyorum. Söyleyeceğim, yapabileceğim başka bir şey yok..." Jaemin doğru karar verdiğini belirtir gibi kafa salladıktan sonra devam etti:
"...Sence şarkı sözlerini neden yazdı?"
Jaemin suratını yine şekilden şekile sokacaktı ki bunun kendisine zaman kazandırmadığını hatırlayıp omuzlarını düşürdü.
"Belki de... Sözler Mark Hyung'un sana karşı hissettikleridir. Yani bana söylediğinden değil, tahmin yürütüyorum sadece."
Donghyuck bir anda yerinde doğruldu. Jaemin'in dediklerine fazla umutlanmamasına rağmen içinde büyük bir enerji yükselmeye başlamıştı ve o bunu ne için kullanacağını biliyordu.
"Şuan nerede biliyor musun?"
Jaemin neden bu soruyu sorduğunu anlayamasa da telefonunu açıp saate baktı.
"Kütüphanede olacağını söylemişti, 15 dakikaya kapanır muhtemelen."
"Yetişebilir miyim peki?"
"Koşarsan belki... Neden sordun?"
Donghyuck hızla koltuktan kalkıp "Ona şimdi söyleyeceğim." derken eş zamanlı olarak kapıya yürüdü.
Jaemin ciddi olup olmadığını soramadan kapıdan çıkıp tüm gücüyle koşmaya başladı. Ev kütüphaneye uzak değildi fakat yakın da sayılmazdı. Donghyuck hızını arttırırken bacak kaslarının yandığını hissetse de durmadı. Cesareti varken yapmalıydı, bir daha ne zaman fırsatı olacaktı ki? Kimseye çarpmadan koşmaya özen göstererek sokağın sonundan sola döndü. Yürüyerek tahminen 25 dakika sürecek olan yolu koşarak 10 dakikada gitmeyi umuyordu.Zorlu dakikalardan sonra karşısında kütüphanenin açık kapılarını görünce kendini kaldırıma bırakıp normal hızda nefes almaya başlayana kadar soluklandı. Aklına Mark'ın gitmiş olabileceği ihtimali gelince kafasını hüzünle geriye attı. Bunu düşünmesi gerekirdi.
"Donghyuck?"
2 gün sonra sesini duymak -hem de kendi adını söylerken- kulaklarına şölen gibi gelmişti. Ayağa kalkıp yüzüne baktığındaysa önce kalbi teklemiş sonra da vücudu yanmaya başlamıştı. Çok geç olmamasına rağmen açık olan sokak lambası Mark'ın yüzünü aydınlatıyordu. Donghyuck'a göre bir kirpik gölgesi, hiç bu kadar güzel görünmemişti. Gözleri bir saniyeliğine aklından çıkmayan dudaklara kaydığında içinin titrediğini hissetti. Konuşması gerektiğini hatırlayıp gözlerini Mark'tan çekti ve alabildiğince derin bir nefes aldı.
"Mark Hyung, ben senden hoşlanıyorum. Böyle merhaba der gibi söylenmez belki ama... Bir anda oldu işte... Bana yumruk attıktan sonra seni boğmaya çalışmıştım, hatırlıyor musun? Şimdiyse sana sarılmak istiyorum ve bu benim için çok tuhaf bir durum, eminim ki senin için de öyledir. Birbirimizden nefret ediyorduk sonra arkadaş olduk şimdi de gelmiş kafanı şişiriyorum sadece-"
"Seni kitaplarımdan daha çok sevmeye başlıyorum."
Gelen ani itirafla ikisi de şaşkınca birbirine baktı. Mark aslında bunu söylemeyi planlamamıştı. Donghyuck'un attığı mesajlara nasıl cevap vereceğini düşünürken bir anda karşısına çıkıp bunları söylemesini beklemiyordu haliyle. Ağzından kaçırdığı cümle kendini sorgulamasına neden olmuştu. Ne zamandan beri onu sevdiğinden böylesine emindi? Kitaplarından daha çok hem de. Mark bunun yakın zamanda olacağına ihtimal vermemişti ama olmuştu işte.
Gözlerini ayırmadığı Donghyuck'un gözleri artık merakla bakıyordu."Hepsinden mi?"
"Hepsinden. Teker teker isimlerini sayardım ama 1000'den fazla-"
Donghyuck cümlenin bitmesini beklemeden kollarını Mark'ın boynuna sardı, güzel kirpik gölgesini kucakladığını hayal ederek. Mark heyecanla tuttuğu nefesini sakince vermeye çalışarak ellerini Donghyuck'un beline koydu. Hissettiği sıcaklık içine işleyip kafasındaki tüm karmaşık düşünceleri yatıştırdı. Yanakları birbirine değip bütün sıcaklığı orada toplayınca gözlerini kapattı. Mark'a göre sarılmak, hiç bu kadar iyi hissettirmemişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴇᴠᴇʀʏʙᴏᴅʏ ʜᴀᴛᴇs sᴏᴍᴇʙᴏᴅʏ • markhyuck
Umorismo[enemies to lovers! au] Sebepleri ve yaptıkları çocukçaydı ama birbirlerinden gerçekten nefret ediyorlardı.