"Pek uyuyamamış gibisin."
Donghyuck uykulu gözlerle evinin kapısını kapatıp Mark'ın yanına ulaştı. Gece boyunca düşünecek çok şeyi olmuştu. Bunun üzerine her zamankinden bir saat erken uyanması normalde olacak iş değildi ama Mark'la gideceğini hatırlayınca sürüklenerek yataktan çıkmayı başarmıştı.
"Renjun'i düşünüp durdum. Okulda Yangyang'la konuşsak iyi olacak."
"Gelmeyecekmiş bugün, nedenini söylemedi."
Donghyuck umutsuzca yüzünü düşürürken aklına gelen son fikirle
"Evine gitsek?" diye sordu. Yangyang'ı anlamak istiyordu. Arkadaşları, özellikle de Renjun hakkında çok hassas ve düşünceli davranmasına rağmen neden böyle yaptığını öğrenmeliydi.Mark olduğu yerde durup düşündü. Bir gün kaçırmak onun için kötü olabilirdi tabii ama arkadaşlarının yardıma ihtiyacı vardı.
"Devamsızlığın var mı?"
"Aslında son günlere saklıyordum ama, bir gün kullansam bir şey olmaz. Sonuçta bu daha önemli."
Mark yürümeye başlamadan önce tereddütle Donghyuck'a baktı.
"Evine gitme konusunda emin misin? Belki de yalnız kalması gerekiyordur."
"Bence onu yalnız bırakmak yerine destek olmamız hoşuna giderdi."
Mark şimdi bunu düşünmenin sırası olmadığını biliyordu ama gözleri kapandı kapanacak Donghyuck'a her baktığında ne kadar güzel olduğu aklına gelip duruyordu. Yüzüne dokunmak, göz kapaklarına öpücükler hediye etmek istiyordu. Ne ara böyle şeyler düşünmeye başladığını bilmiyordu, muhtemelen bu Donghyuck'un etkisiydi. Düşünceleri görmezden gelerek kendini 5 metre uzaklıkta duran banka doğru yürümeye zorladı.
"Peki, gidelim o zaman. Ama önce biraz uyu, ben de ders çalışırım. Bankta uyuyabilir misin?"
"Sadece kafamı omzuna yaslamama izin verirsen."
Mark sessizce gülüp bir şey demeden banka oturdu. Donghyuck da sırıtarak yanına oturduktan sonra kafasını onu bekleyen omuza yasladı. 5 dakika içinde uykuya dalarken Mark da çantasından test kitabını çıkarıp çözmeye başlamıştı.
.
3 saat sonra Donghyuck enerji dolu bir halde uyandı. Tekrar yürümeye başladıklarında Donghyuck çekingen bir tavırla Mark'a baktı.
"Ailen gitmemene kızar mı?"
"Bilmem, daha önce ciddi hastalıklar dışında devamsızlık yapmadım."
Donghyuck şaşkınlıkla gözlerini büyüttü. Kendisi her fırsatta hasta numarası yapıp bütün gün yatağında dizi izlerdi. Mark cidden normal değildi.
"Gerçekten mi? Şimdi de yapmak zorunda değildin. Yani-"
"Sen dediğin için gelmek zorundaymışım gibi hissetmedim, gelmek istiyorum. Annemin sorun çıkaracağını sanmıyorum. Babam da Kanada'da... Yani bu konuda söz hakkına sahip değil."
Donghyuck Mark'ın hakkında çok bir şey bilmediğini fark etti. Tanışmaları birbirlerini tanımaya odaklı olmadığından Jaemin'den Mark'ın nefret ettiği şeyler dışında bilgi almaya tenezzül etmemişti.
"Birbirimizi daha iyi tanımalıyız."
Mark utançtan yerin dibine gömülecek gibi hissettiği halde rahatmış gibi davranmaya karar verdi.
"Sanırım bu bir randevu teklifi?"
Aynı taktiği uygulayan Donghyuck'ın cevabı "Evet, öyle." oldu.
"Peki. Gelip gelemeyeceğimi haber veririm."
Donghyuck sinirle Mark'ın omzuna vurdu.
"Şeyden sonra bile hala sinirimi bozabiliyorsun."
"Neyden sonra?"
"Aa bak, gelmişiz."
Son anda cevap vermekten kurtulan Donghyuck sevinçle kapıya koşarak zile bastı.
"Evde yokum."
"Konuşmaya geldik sadece."
Kapı kısa bir süre sonra açıldı. Karşılarında şişik gözleriyle ve birbirine girmiş saçlarıyla Yangyang duruyordu. Geçmelerini işaret edip salona yürürken attığı sarsak adımlar muhtemelen gün boyu aynı pozisyonda yatmış olduğunu gösteriyordu. Donghyuck ve Mark ardından içeri girip Yangyang'ı takip ettiler. Salona girdikten sonra Donghyuck karşı koltuğa geçerken Mark Yangyang'ın yanına oturdu.
Birkaç saniye sonra Yangyang aniden hıçkırarak ağlamaya başladı. Mark ne yapacağını bilemeyerek Donghyuck'a baktığında kendisi ve Yangyang üzerinde gezinen gözlerle karşılaştı. Yapması gerekeni anlayan Mark kendi arkadaşlık tarihinde bir ilki gerçekleştirerek kollarını Yangyang'a sardı. Yangyang da gözyaşları durmamasına rağmen konuşmaya başladı:
"Onu kaybetmek istemedim, o benim en iyi arkadaşım. Son zamanlarda kafam o kadar karışık ki Renjun'i kırdığımı bile fark edemiyorum. Yeni yeni tanıştığım bir takım duygular var ve ben nasıl üstesinden geleceğim bilmiyorum. Her şey o kadar karışık ki nefes bile alamıyorum, her an boğulacakmışım gibi. Bunları Renjun'e söyleyemedim. Hakkımda düşünecekleri beni korkutuyor, bir hain olduğumu sansın istemiyorum. Kendimi durdurmayı denedim ama onu gördükçe kalbim daha da yenik düştü. O çok karşı konulamaz ve-"
"Bekle, kim?"
Yangyang burnunu çekip annesinin kucağındaki bir bebek gibi Mark'a sokuldu.
"Renjun'in kuzeni, Xiaojun."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ᴇᴠᴇʀʏʙᴏᴅʏ ʜᴀᴛᴇs sᴏᴍᴇʙᴏᴅʏ • markhyuck
Humor[enemies to lovers! au] Sebepleri ve yaptıkları çocukçaydı ama birbirlerinden gerçekten nefret ediyorlardı.