uçurtmaya takılan düşünceler

557 59 6
                                    

"Üzerime ayran dökmek zorunda mıydın? Soğuk soğuk iyi gelir diye falan mı düşündün acaba? Yani öyle düşündüysen hiç iyi gelmedi..."

Mark arkasında söylenen Donghyuck'u takmadan anahtarlarını çıkarıp evinin kapısını açtı. Nefret ettiği şeyleri boşuna öğrenmediğini savunan Donghyuck gün boyu Mark'ın kulaklarına dokunarak onu rahatsız etmişti. Mark da sürekli huylandığından en sonunda öğle arasındayken elindeki ayranı Donghyuck'un üstüne dökmüştü. Donghyuck yanında yedek kıyafet taşıdığı halde kıyameti koparmaya hazırlanacakken Mark'ın evine gidip kendi kıyafetlerini verme vaadiyle konuşmaktan vazgeçmişti. Çıkış zili çaldığındaysa Donghyuck bıkmadan Mark'ın kulağına dokunmaya devam etmişti. Mark da son kozunu kullanarak Donghyuck'un elini tutunca sakince  -ikisi de birleşen elleri yüzünden fazla heyecanlıydı ama- eve varabilmişlerdi.

Mark içeri girip Donghyuck'u da arkasından sürüklerken odasının yolunu tuttu. Pencerenin olduğu yer hariç her köşesi kitaplıkla kaplı odaya giriş yaptıklarında Donghyuck gözlerine inanamayarak odayı inceledi. Ortaya öylesine konmuş gibi duran yatak olmasa burasının Mark'ın odası olduğuna inanmazdı.

Mark yanlış odaya girdiklerini fark edip Donghyuck'u çekiştirmeye yeltense de odasına attığı bakışlarla durup küçüğün yüzüne baktı. Kalp atışları ritmini çoktan kaybetmişti ama o hala gerçek bir insanın nasıl böyle güzel olabildiğini anlamıyordu.
Eşsiz ten rengi, içinde kim bilir hangi yıldızları barındıran gözleri ve yüzünde fazlasıyla hoş duran benleriyle özenle tasarlanmış oyuncak bir bebeğe benziyordu.

Donghyuck ona kesinlikle bir şeyler yapıyordu. Yanında hiçbir şeyi doğru düzgün kavrayamayıp ondan başka kimseye odaklanamıyordu. Aşkın böyle mi hissettirmesi gerekiyordu? Eğer öyleyse Mark yanan vücuduna, sürekli kesilen nefeslerine ve kulaklarında çınlayan kalp atışlarına alışabilirdi. Sonunda göreceği yüz karşısındaki oldukça, Mark bunlara yıllarca katlanabilirdi.

Çalan telefonuyla nefeslerini düzenlemeye çalışıp elini cebine attı. Ekranda gördüğü isimle anında rahatsız olurken ısrarla çalmaya devam eden telefon Donghyuck'un da dikkatini çekmişti. Ses kesildikten sonra göz göze geldiklerinde Mark kafasını diğer tarafa çevirdi.

"Babam beni azarlamak için arıyor sadece, önemli değil."

Gözlerinden önemli olduğu anlayan Donghyuck Mark'ın dikkatini çekebilmek için yanına yaklaşıp kollarını boynuna sardı. Mark ellerini Donghyuck'un sırtına koysa da gözlerini olduğu yerden çekmedi. 

"Hyung, bazen canını sıkan şeyleri anlatman gerekir. Söylemezsen daha iyi hissetmeni sağlayamam."

Mark Donghyuck'un kolları arasındayken zaten çok daha iyi hissediyordu. Ona sarılmak her zaman böyle mi hissettirecekti merak ediyordu. Düşünceleri Donghyuck'un uçurduğu hayali uçurtmaya takılıp uzaklaşıyormuş gibi hissetmek istiyordu hep. Sorunlarını paylaşmaktan hoşlanmasa bile Donghyuck istedi diye tüm içini
açıp ona göstermek istiyordu.

"Derslerime yeteri kadar vakit ayırdığımı düşünmüyormuş.  Yıllarca ders çalıştım, ki hala da çalışıyorum, ama o sadece çalışmadığım zamanları görüyor ve sanki buradaymış da yaptığım her şeyi biliyormuş gibi hayatıma müdahele etmesi beni öyle sinir ediyor ki... Ayrıca başım büyük belada çünkü telefonu suratına kapattım." 

"Bunları onunla da paylaşsan daha iyi olur ama, seni zorlayamam tabii."

Temas hala zaman zaman içini titretse de Donghyuck ellerini Mark'ın saçında gezdirerek alnını onunkine yasladı.

"Peki nasıl daha iyi hissetmemi sağlayacaksın?"

Mark gözleri kapalı halde dururken dudaklarındaki anlık baskıyı hissedince gülümsedi.

"İşe yaradı mı?"

Kafasını iki yana sallayan Mark'ı gördüğünde Donghyuck da gülümsedi.

"Hayır, bir daha dene." 


ᴇᴠᴇʀʏʙᴏᴅʏ ʜᴀᴛᴇs sᴏᴍᴇʙᴏᴅʏ • markhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin