7

836 87 64
                                    

"Yalnız geçen gün bir gazla çok güzel plan dedim de, şimdi bakınca çok saçma geldi."

"Artık çok geç."

"Hayır, hiç de geç değil."

Üst sınıfların katına çıkan merdivende beni birden kolumdan tutup durdururken gözlerimi kısıp ne yaptığını anlamaya çalıştım.

"Hadi vampir avımızı bitirelim artık ya, vampirler varsa bile planla ortaya çıkmazlar ki, tesadüfen çıkarlar."

Hyunjin muhtemelen bir şeylerin peşindeydi, yoksa onun da bulmak istediğini çok iyi biliyordum. Ne haltlar karıştırıyorsa onun suyuna giderek öğrenecektim.

"Bak kardeşim, seni iki yıldır tanıyorum, ilk defa mantıklı bir şey söyledin. Şoktayım, rüya mı bu?"

"Dalga geçme mal."

Kendi kendine söylenip kafama vurduğunda ben de onun taklidini yapıp insanların yolunu kapatmamak için durduğumuz merdivenden indim.

"Ee, ne yapacağız şimdi?"

İkimiz de okul binasından çıkıp bahçede turlarken aynı şeyi düşünüyorduk.

"Oğlum işimiz gücümüz vampir bulmakmış bizim."

"Hakikaten."

"Aklıma bir şey geldi şimdi."

"Ne geldi?"

Kolumu yanımdaki bedenin omzuna atarak düşüncemi söyledim.

"Ya The Vampire Diaries'deki gibi vampirler telkin yapabiliyorsa?"

"Telkin ne?"

Yüzümü buruşturarak yüzüne baktığımda omuz silkti.

"O dizi çok uzun, ömrüm yetmez bitirmeye."

"Şöyle ki, vampirler insanları telkin edince kukla gibi oynatabiliyor. Mesela biz belki de vampir gördük ama o bizi telkin edip unutturdu?"

"Ee, çaresi yok mu bunun?"

"Diziye göre üstünde mine çiçeği bulunması lazım."

Ayağım bir şeye takıldığında Hyunjin'e sıkı sıkı tutunup düşmemek için çabaladım.

"21. yüzyıla gelmişiz hâlâ bahçede taş var!"

"Şey, Jeongguk."

İsmimle hitap ettiğinde garipseyerek kaşlarımı çattım.

"Bu bir taş değil."

Çekik gözlerini irileştirerek baktığı yere doğru gözlerimi çevirdiğimde benim de gözlerim onunkiler gibi açılmıştı.

"Bu ne?"

"Ölmüş sanırım."

"Sanırım mı? Hayvancağız kanlar içinde yatıyor, yaşıyor mudur sence?"

"Ne bileyim ben!"

Hızla zavallı kedinin yanına çöktüğümde biraz yatıştırdığım şaşkınlığım artarak gün yüzüne çıkmıştı.

"Hyunjin, bu kedinin boynunda diş izleri var."

"Ne?"

******

Kendimize gelip kediyi bahçenin kuytu bir köşesine taşıdığımızdan beri tek kelime etmeden ne yapacağımızı düşünüyorduk. Sonunda aklıma gelen fikirle aniden ayağa kalktığımda Hyunjin irkilerek bana döndü.

"Ne oldu?"

"O piçi buraya getireceğim."

"Şey... 'O piç' kim oluyor tam olarak?"

Gülerek okul binasına girip üst kata çıkarken Hyunjin kim olduğunu çoktan anlamıştı.

"Yok artık."

"Aynen öyle."

Jimin hyung'un -artık ona hyung değil de dede demem gerekiyordu sanırım, kim bilir kaç yaşındaydı- sınıfına hızla girdiğimde tüm gözler bana çevrildi.

"Jimin hyung nerede?"

Sinirli sesimden sonra gözlerimle sınıfı taradığımda aradığım yüzü çatık kaşlarıyla bulmuştum.

"Gelir misin?"

Tüm sınıfın önünde yakasından tutup sürükleyemezdim tabii ki.

"Sebep?"

"Önemli bir şey oldu."

Gözlerimdeki keskin bakıştan ziyade olan şeyin merakıyla kalkıp yanıma geldiğinde kolundan tutup hızla koşmaya başladım.

"Neler oluyor?"

"Bekle sen."

Bir süre koşturduktan sonra ölü kediyi koyduğumuz yere ulaşınca tuttuğum kolu kediye doğru ittirdim.

"Yemeğini unutmuşsun."

"Efendim?"

Kediyi nazikçe kucaklayıp yanına götürdüm.

"Boynundaki yaraları görmüyor musun? Hangi hayvan yapar bunu?"

"Köpek?"

Ağzımdan alaylı bir gülüş çıktığında yüzündeki gizleyemediği telaşı çok rahat görebiliyordum.

"Eğer bunu bir köpek yaptıysa neden telaşlısın?"

Hyunjin gittikçe korkmaya başladığında -ki normal olan buydu- gözlerimle sakinleştirmeye çalıştım.

"Bir kedi ölmüş, sevinmemi mi bekliyorsun?"

"Gözlerinde hüzün veya acıma değil telaş görüyorum ben."

Gözlerini kapattığında benim gözlerim onun aksine kocaman açılmıştı. Bir vampirin önünde kanlarla kaplanmış bir kediyle duruyordum resmen.

"Hyunjin, üç diyince."

Saniyesinde ne olduğunu anlayan arkadaşım kafasını salladığında kendimi filmde gibi hissediyordum.

"Üç!"

Hızla koşmaya başlayacakken kolumu yakalayan güçlü elle neredeyse yeri boyluyordum. Hyunjin de gelmediğimi fark etmiş, durup arkasına bakmıştı. Elimle 'git' işareti yaptığımda bir köşeye saklandı.

"Neden kaçıyorsunuz?"

"Bizi yeme diye."

"Yamyam mıyım ben?"

"Hayır, vampirsin."

Kolumdaki eller daha çok sertleştikten sonra beni bahçenin en uç köşesine kadar sürükledi. Ben de bu esnada güçsüz görünmemek için gözyaşlarımı yollamaya çabalıyordum. Ve aniden, bu kadar uğraşı neden verdiğim aklıma geldi.

"Beni de dönüştür."

"Ne?"

"Beni de vampir yap."

"Hayatta olmaz."

Ağzım açıldığında gözlerini devirdi.

"Pekâlâ, beni yakaladın. Planın işe yaradı. Şimdi seni ne yapsam? Hemen burada mı kanını sonuna kadar içsem yoksa ormanda mı içsem?"

Kolumu kurtarmaya çalıştığımda güldü.

"Seni dönüştüreceğimi düşündün mü gerçekten?"

*********

Eveet, fici batırdım merhabalar.

Tek bir şey söylemek için bu not kısmını açtım,

GOD'S MENU DİNLEYİN, DİNLETTİRİN.

trouver, jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin