!!uyarı!!
Önceki bölümü okumadıysanız önce onu okuyun.
!!uyarı!!Popomda bir el hissetmemle küçük bir panik yaşayıp saldırı pozisyonunda arkamı döndüm.
"Kollayın götünüzü demiştim."
"Mecazi anlamda dedin sanmıştım."
Jimin hyung güldükten sonra bize garip garip bakan Hyunjin'e döndü.
"Efendim?"
"Bir şey sorabilir miyim?"
"Evet?"
"Niye durduk yere karizmanı çiziyorsun?"
Benim de merak ettiğim soruyu duyduğumda Jimin hyung'un gözlerinin içine doğru bakarak cevabını beklemeye başladım.
"Benden korkmanız mantıksız çünkü."
"Unuttun herhalde, vampirsin sen. Hani bizim türümüzdekileri öldürüp besleniyorsun falan?"
"Tamam, biraz haklısın ama zarar verecek olsam şimdiye verirdim, değil mi?"
Yüzümü buruşturup kafamı iki yana salladım.
"Sakın bana katil olmak istemediğin için hayvanlarla falan beslendiğini söyleme."
"İnsan öldürmemi mi isterdin?"
"Evet! Mesela ben vampir olsam insan ırkını falan hiç umursamazdım, sonuçta açım ve insanlarla beslenirsem daha güçlü olacağım. Hepsi benim yararıma, neden durduk yere tüylü şeylerle besleneyim?"
Heyecanlı konuşmamın ardından kaşlarını çatarak bana baktığını gördüm. Hyunjin de kafasını 'ne yapıyorsun geri zekâlı' der gibi iki yana sallıyordu.
"Aslında mantıklı. Tanıdığınız Arh+ biri var mı?"
Yanımdaki bedenin gözleri şaşkınlıkla açıldığında -kendi kan grubuydu çünkü- Jimin hyung iki büklüm olup katılarak gülmeye başladı.
"Şaka yapıyorum, inandınız hemen."
Biraz nefessiz kalana kadar güldükten sonra mimik oynamayan suratlarımıza geri döndü.
"İnsanlarla beslenmiyorum çünkü sandığın kadar kolay değil. Sadece dişlerini geçirip beslenmekle bitmiyor yani."
"Nasıl?"
"Şimdi şöyle, vampirlerin de kendi aralarında saygıları var. Mesela insanlarla beslenen bir psikopata dönüşürsen saygın azalır. Saygın biri olabilmek için iradeni kontrol edebildiğini göstermen lazım. Ayrıca insanlarla beslenenler ve hayvanlarla beslenenler arasında o kadar güç farkı yok. Tamamen tercih meselesi."
"Sana vampirlerle ilgili istediğimi sorarsam cevaplayacak mısın o zaman?"
"Bildiğim kadarını cevaplarım."
"Kaç yaşındasın?"
"Gözünde yaşlı bir bunak olmamak adına bunu cevaplamıyorum."
"100'den yüksek mi?"
"Yok, o kadar da değil."
"E çok yaşlı değilmişsin o zaman."
Ellerini iki yana açıp bilmediğini gösteren bir işaret yaptığında sorulabilecek şeyleri düşünüyordum.
"İnsanları telkin edebiliyor musunuz?"
"Keşke, eğlenceli olurdu."
"Kalbinize kazık saplayınca mı ölüyorsunuz?"
"Evet ama deneme derim."
"Neden?"
"Tecrübeli biri değilsen kolayca alt edilebilirsin çünkü."
Haklı olduğunu bildiğimden cevap vermeyip başka neler sorabileceğimi düşünmeye devam ettim.
"Kanın tadı nasıl?"
"Kanın tadına bakabilmek için vampir olmana gerek yok zaten. Hiç mi bir yerin kanadığında tadına bakmadın?"
"Yıllardır vampir olmak istiyorum sence baktım mı?"
Tabii ki bakmıştım. Metalik tadı şu anlık mükemmel gelmese de vampir olunca gelecekti elbette.
"Neden vampir olmak istiyorsun?"
Bu sefer soru soran taraf o olduğunda kaşlarımı kaldırarak düşünmeye başladım.
"Hem hızlı, hem güçlü, hem de kan içiyor. Neden istemeyeyim ki?"
Tabii ki ona kiralık katil olmakla ilgili dahiyane planımı anlatmayacaktım.
"Zihin okuyabiliyor musunuz?"
"Hayır."
"Mine çiçeği gerçekten zarar veriyor mu?"
"Dayanıklı değilsen evet."
"Sarımsak efsanesi de yalan demiştin?"
"Evet, basit bir yiyeceği neden yiyemeyelim ki?"
"Doğru."
Elimle ensemi kaşımaya başladım. Kafamı kaldırıp baktığımda evin yakınlarındaki hastaneye ulaştığımızı gördüm.
"Şimdi sen bu hastanenin önündesin, kokuyu alıp canın çekmiyor mu?"
"Çekiyor tabii ki, ama ben çözüm buldum."
Çantasından bir matara çıkardığında demek istediği şeyi çoktan anlamıştım.
"Cidden okulda kan mı içtin?"
"Gün boyu okuldayım, ne yapabilirim?"
"Yazık."
Eve iyice yaklaştığımızda adımlarımı yavaşça durdurdum. Yanımdaki Hyunjin de durup Jimin hyung'a bakmaya başladığında bizden biraz kısa olan beden kaşlarını çattı.
"Ne?"
"Yollarımız burada ayrılıyor hyung."
"Peki, karşılığını ver o zaman."
"Neyin?"
Kafam karışmıştı, beni ısırmak falan mı istiyordu yoksa?
"Sorularını cevapladım."
Şüpheli bir şekilde Hyunjin'in arkasına saklanıp sordum.
"Nasıl bir karşılık bu?"
Eliyle dolgun dudaklarına dokunduğunda ne istediğini hâlâ anlamamıştım.
"Ne?"
Kaşlarım hâlâ çatılıyken aniden yok oldu. Nereye kaybolduğunu anlamaya çalışırken arkamda varlığını hissedip hızlı döndüm. Yüzü dibimdeydi, şu an parmakları üstünde durduğuna yemin edebilirdim.
"Böyle bir karşılık."
Mırıldandıktan sonra aniden -aslında aniden değil, yavaştı fakat yavaşlığını hatırladıkça ateşler bastığı için aniden diyordum- dibimdeki yüzü daha çok yaklaşıp beni öpmeye başladı. Bir eli belime gidip beni daha çok kendine çektiğinde aramızda mesafe adına hiçbir şey kalmamıştı. Dışarıdan görüldüğünün aksine dudaklarımı yavaşça öperken ne ara bu kadar yakınlaştığımızı düşünüyordum.
Ben karşılık vermememe rağmen hiç bozulmadan muhtemelen kızarmış dudaklarımdan ayrılıp sinir bozucu bir gülümsemeyle arkasını dönüp uzaklaştı. Aslında dudaklarımın kızarmasının sebebi beni uzun süre öpmesi falan değildi, aslında kısa bile sürmüştü ama pek sevgilim olmadığı için zavallı dudaklarım böyle şeylere alışık değildi.
"Bu çocuk da iyice hallendi sana."
********
birden öpüştüresim geldi, hızlı olduysa üzgünüm ama dayanamadım artık😔
ha bir de bölümü hiç beğenmedim, keseceğim şimdi kendimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
trouver, jikook
Fanfiction"Sen iyice kafayı sıyırdın. Koskoca vampire 'üstüne atlarım' denir mi?" •Bu fic'te ciddiyetin c'si yoktur.