Darmadağın saçlarım, yara bere içinde dizlerim, şiş ve kızarık gözlerimle anahtarımı yuvaya sokup çevirdim. Kapıyı açtığımda babaannemin telaşlı yüzünü görmeye kendimi hazırlamıştım ki yanıldığımı gördüm. İçeriden tartışma sesleri geliyordu. Başım öyle ağrıyordu ki bu beni normalde etmeyeceği kadar rahatsız etti.
"Bunu bana nasıl söylemezsiniz!" Tahmin ettiğim kişiye ait olmaması için dua ettiğim bu ses öfkeyle haykırıyodu.
"Kızın o senin! Bir kere arayıp sormadın! Bir kere sarıp sarmalamadın, destek olmadın, yamındayım demedin! Üstelik onca acının içine doğmuşken... Şimdi böyle bir zamanda, desteğe bu kadar ihtiyacı olan bir zamanda birden çıkıp geliyorsun, seni kabul eder mi sence!? Telafi etmenizi en çok ben isterim. Benim yüreğim dağlanıyo! Ama zamanı değil, onu çok yıpratır bu, şimdi bunları yaşamamalı!"
Birgül Sultanın hıçkırıklarla haykırmasıyla, dedikleriyle o adamın geldiğini anladım. Nam-ı değee babamın...
Boş bakışlarımı ve yprgunca savrulan bedenimi de alıp içeriye doğru yürüdüm. Halam, babaannem ve...
O meşhur tanınmışlığına rağmen ilk defa kanlı canlı karşımda bana bakan adam. Babam.
Uzun ve anlamsızca balışıyorduk. O kal gelmişçesine bana bakarken benim bakışlarım onca şeyin yoğunluğuna rağmen bomboştu.
Bu gereksiz bakışmayı bozarak geldiğimi fark edip bana doğru atılıp sımsıkı sarılan Birgül Sultana sarıldım. Halam da hemen yanıma gelmişti.
"Kuzum nereye gittin? Ben, ben çok korktum..." dedi çatallaşmış sesiyle.
"Kızım iyi misin? Çok telaşlandık!" dedi halam da Birgül sultanın ardından.
Bense gözlerimi karşımda durduğuna hala inanamadığım adama dikmiştim. Tıpkı onun da bana diktiği gibi.
"Niye burda?" dedim ifadesiz ve kısık sesimle.
Birgül sultan ve halam birden panikle donup ikimize de uzun uzun bakıp ne diyeceklerini şaşırmışça bocaladılar. En sonunda halam "Dünya gel kuzum şöyle otur anlatalım." dedi.
"Oturmamı gerektirecek kadar uzun konuşacak bir şeyim yok." dedim aynı kısık düz sesle. Yorgun ve ifadesiz gözlerimi adamın siyah gözlerinden ayırıp arkamı döndüm "Yorgunum. Dinlenicem."
"Dünya..." duyduğum sesle yerimde aniden durdum kaldım. Hareket edemiyordum. Vücudum kilitlenmişti sanki. Adımı onun ağzından duymak, bunu yaşayacağıma olan inancımı hrnüz çocukluğumda yitirmiştim. "...lütfen, uzun sürmez."
Beklenmedik dolan gözlerimle ağlamamak için gözlerimi yumup bir süre bekledim. Hazır hissettiğim anda arkamı dönüp ayaktaki herkrsi görmezden gelip koltuğa oturdum.
Herkes koltuğa otururken Birgül sultan tam yanıma oturup elimi tutmuştu. Ona dönüp baktığımda bana anlayışla gülümsedi. Gözlerimi kırpıp ona karşılık verince karşımda oturan adama döndüm. Can Bozok. Beni annemi kaybettiğim doğumumda terk eden biricik babam.
"Her şeyden haberim var. Bugün olanlardan..." diyip başını önüne eydi. "Biliyorum hata yaptım..."
"Hata mı?" sinirli konuşacak kadar bile halim yoktu. Sesimin bu denli ifadesiz çıkmasına şaşmamalıydı. "Sence de biraz hafife almıyor musun?"
"Biliyorum çok dolusun ama nolur önce bir dinle, rica ediyorum lütfen." Susup boş boş suratına bakmaya devam ettim. "Yaptığım şeyi asla savunmuyorum. Ama o an sağlıklıyı geç sağlıksız bile düşünemiyordum. Mantıklı olan doğru olan ne düşünemiyordum."
"Bak sen bilmiyorsundur ama ben 18 yaşındayım. Hadi o zamanlar düşünemedin, ulan it herif 18 yıldır hiç mi beynini kullanamadın?!"
Sonunda yorgunluğumun üzerimdeki baskısını birikmiş kinim kırmıştı. Ağlamaktan kısılmış sesimle bağırdığımda feryat gibi çıkıyordu.
"Dünyacım lütfen." halamın sessizce uyarışıyla aniden ona döndüm.
"Hala bana kimse bu konuda mantıklı bi açıklama sunamaz kusura bakma! Bunca sene ben kendimden nefret ederken, öz babam benden nefret ederken, hele anne nedir hiç bilmezken hepsini aştıktan sonra kimsenin elimden tutmasına ihtiyacım da hevesim de yok!"
Salonda birgül sultanın hıçkırıklarının ara sıra böldüğü bi sessizlik oluştu. Kimse direk olarak yüzüme bakmıyordu. O hariç...
"Haklısın, hakkım yok." dedi gözlerime hafif kısarak diktiği gözlerini hiç ayırmadan. "Ama bunca seneyi ikimiz için de zor geçirmişken bari izin ver bundan sonrası için çabalayayım."
"Ne yani hasta olduğumu öğrendin, vicdanını temizlemek için iyi bir fırsat olduğunu düşündün ve soluğu Aydın'da mı aldın?"
"Buraya gelirken hastalığı bilmiyordum bile. Sadece senin bana nasıl ihtiyacın olmuşsa bunca yıldır, benim de sana vardı."
Bunca zamanlık kısmi sakinliğimi bozarak eteğimdeki taşları dökmeye başladım.
"O ZAMAN NEDEN GELMEDİN?! GELSEN BİR KERE SARILSAN BEN SORGUSUZ SUALSİZ AFFEDERDİM NEDEN GELMEDİN?! BEN HER GECE BİR GÜN GELİP 'YANLIŞ ANLADIN ASLINDA SENİ SEVİYORUM' DEMENİ UMARAK UYURKEN NEDEN GELMEDİN?!"
Artık ağlama falan demiyordum kendime. Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum. Karşımdaki adamın yüzünde de acıyı gördüm. Yüzü kasılıyordu. Hafif buğulansa da dolmuş sayılmayacak gözlerini ilk defa benden ayırıp yana çevirdi, derin bir nefes aldı.
"Kızım tamam nolur sakin ol..." babaannem ağlayarak elimi tuttu.
Bu sefer de ben inatla gözlerimi babama dikmiş bekliyordum. En sonunda yumduğu gözlerini açıp bana döndü ama gözlerime bakamıyordu. Aniden çıkışa yöneldi.
"İşte bu yüzden affedemiyorum seni, çünkü korkaksın! Hataların için özür dilemeyi bile bilmiyorsun!"
Geri dönüp sinirden kaskatı kesilen yorgun yüzüme baktı.
"Seni yasal olarak yanıma alabilecek hakkım olduğunu biliyorsun değil mi?" Soğukkanlılıkla sorduğu soruyla kanım donmuştu. Keza halam ve babaannem de bu kadarını beklemediği gayet açık şekilde ona bakıyordu.
"Yapamazsın..." diye mırıldanabildim sesimden bile yapmasından korktuğum anlaşılırken.
Hiçbir şey demeden yüzüme bakıp kapıyı çarparak çıktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünya Gül Bana
FanfictionNo1 Can Bozok fan fiction Gerçeklerle hiçbie alakası yok ona göre yorumlarsanız daha çok keyif alırsınız.