Arabadan yorgunlukla indiğimde hızla arabadan inen adam yanımda bitti. Kıda bir süre göz göze geldikten sonra eve doğru yürüdük ikimizde. Elindeki anahtarla kapıyı açtığında önden geçmem için eliniz eve doğru uzattı. İçeriye geçtiğimde bir an için durup arkama, ona baktım. Sonra belli belirsiz mırıldandım.
"Ben bir odama geçip üstümü başımı değiştireyim."
"Tamam keçi." diyip salona doğru yürüdü. Ben de odama geçtim. Gardolaba yönelip üstüme bol bir kısa tişört ve eşofman altı giyindim. Yorgunlukla yatağıma oturdum.
Bunca zaman sadece ondan uzaklaşmak için didinip durmuşken, beni bırakmayacağını söylediğinde içimde bir yerler huzur bulmuştu. Babam benden vazgeçmiyordu artık. Aramızda ister istemez oluşan bağ ben daha farkına bile varmadan çok güçlenmişti. Gitmek istemiyordum. Ama onu affedebildiğimden de emin değildim.
Ayrıca doktor mevzusu da vardı. Ne kadar sorsam da bana doktorun ne dediğini söylememişti. Bunu da fazlasıyla merak ediyordum, her ne kadar tahmin edebilsem de...
Odamdan çıkıp salona doğru yürüdüm. Boş salondan balkonda olduğunu görüp yanına gittim. Geniş balkonda yanındaki tekli oturağa oturdum ve sessizliğine eşlik ederek karşıya doğru baktım.
"Doktorun ne dediğini bana artık söyler misin?" dedim sakin ve rica eden sesimle. Gözlerimi hala ilerde görünen sahilden ayırmıyodum. O da aynı şekilde.
"Tahmin edebildiğinin farkındayım, sade ce dilim varmıyo." dedi sessizce elindeki şişeden bi yudum daha alarak.
"Dümdüz söyleyebilirsin, cidden. Sorun değil."
Kısa bir süre sessizlik oldu. O büyük bir yudum daha içkisinden içti. Ben de sessizce udukta görünen denize bakmaya devam ettim.
"İlerlemiş..." diye mırıldanabildi ilk başta. Derin bir nefes çekip devam etti. "En kısa sürede tedaviye başlamaları gerek."
Gözlerimi durduğum yerde sımsıkı yumdum. Yavaşça yutkunup derin bir nefes aldım.
Sakin ol. Sorun yok. Bunun eninde sonunda olacağını biliyordun zaten.
"Problem değil." dedim gözlerimi açıp sahile bakmaya devam ederken.
Ne kadar olduğunu bilmediğim bir süre boyunca orada öylece oturduk. Hiç konuşmuyorduk ama orada o şekilde oturmamız bana iyi gelmişti.
Öfkemin yerini küçük Dünya'nın sevgi açlığı almıştı sanırım. Gardımı git gide düşürüyordum bir süredir. Bunun farkındaydım. Bu durum beni hep korkutmuştu. Kendime bile itiraf edemiyordum. Ama şu an hiçbir şey umrumda değildi.
Ölebilirdim.
Evet başka ihtimallerde var fakat bu da ihtimal dahilindeydi. Ve ona hiç baba demeden, içimi dökmeden ölmek istemiyordum. O bir adım atmıştı.
Elindeki kocaman şişe bittiğinde yerinden kalkıp mutfağa doğru yürümeye başladı.
Sıra sende Dünya.
Tam kapıdan çıkacağı zaman hızla ayağa kalktım.
"Baba!"
Bir anda durdu. Sadece o durmamıştı sanki. Zaman, İstanbul, insanlar, tüm gezegen durmuş gibiydi. Olduğu yerde yavaşça arkasına, bana döndü. Göz göze geldiğimizde gözlerinde ne kadar duygu yüklü olduğunu gördüm. Yine de nasıl bu kadar güçlü durabiliyordu?
Bir kaç adımda karşısına gittim. "Gitmek istemiyorum. Yanında kalmak istiyorum. Her ne olursa olsun, çok da zorlansam tedavi sırasında, babamla olmak istiyorum..."
Bir süre birbirimizin gözüne öfkeli veya donuk bir şekilde değil, nasıl hissediyosak o şekilde baktık. Ben bir cevap beklerken aniden bedenimi sımsıkı saran kollarla bir an için şaşkınlıktan dondum. Fakat kısa sürede toparlanıp kollarımı babama doladım.
Normalde asla duygularını belli etmeyen biriyim. Bu yüzden çok az arkadaşım oldu hep. Hatta hiçbir zaman yakın, dilediğimce içimi döktüğüm bir arkadaş edinmedim. Gardımı hiç indirmiyordum. Zaten öylesine kırılmış hissediyordum ki, nir daha kırılmak beni ölesiye korkuttu hep içten içe.
Daima "soğuk nevare" olarak bilindim. Ağladığımı ve mutluluktan kahkaha attığımı hiç kimseye belli etmedim. Kendi kararım mıydı bilemem ama içgüdüsel olarak 18 yılımı hep böyle yaşadım.
Ama o gün denize bakan o kocaman balkonda, ilk kez babama sımsıkı sarılmış olan ben, hüngür hüngür ağladım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dünya Gül Bana
FanfictionNo1 Can Bozok fan fiction Gerçeklerle hiçbie alakası yok ona göre yorumlarsanız daha çok keyif alırsınız.