3

395 27 14
                                    

Kafamı yasladığım camdan belki de son bir kez Aydın'ı izliyordum. 18 yılımı geçirdiğim, büyüdüğüm şehir. Şimdi ise doğduğum yer olan İstanbul'a giden bir aracın içinde henüz 3 hafta önce ilk kez konuşabildiğim -daha çok tartıştığım- babamla gidiyordum.

Bütün hayatım alt üst olmuştu. Ben henüz kanserle ne yapacağımı bilemezken şimdi de benden nefret eden babamla yaşamaya başlıyordum.

Yanımda aracı süren ve ilk kez ayık olduğundan emin olduğum adam gözlerini asla yoldan ayırmıyodu. Sürekli çenesi seyiriyodu.

Her ne kadar sinirli olsam da benim yanında oturmamın onun için de çok zor olduğunu anlayabiliyordum. Küçüklüğümde babaannem rahatsızlanıp hastaneye kaldırıldığında aniden gelmesiyle görmüştüm onu ilk kez. Henüz 5 yaşında ya var ya yoktum. Orada olmamı beklemediğini fazlasıyla belli etmişti. Ben her şeye rağmen çocuk aklımda koşup ona sarıldığımda bir süre donup kalmıştı. Sonra ise dolu gözleriyle arkasını dönüp gitmişti.

Kaç gece ağlamaktan uyuyamadığımı hatırlamıyorum bile. Bunları telafi edebileceğine inancım yok. Ben düşüncelere dalmış gözleeimi yummuşken araba durdu. Derin bir nefes alarak gözlerimi açtım.

"Yemek yiyeceksin." dümdüz sesiyle kaşlarımı çatıp ona baktım. Konuşmakta zorlanıyormuş gibiydi.

"Karnım aç değil. Bir an önce gidelim de bitsin şu işgence." İşgence yolculuk bittiğinde bitmeyecek hatta muhtemelen başlayacaktı.

"Fikrini sorduğunu hatırlamıyorum. Hadi."

Cümlesini tamamlar tamamlamaz inip kapıyı kapatan adamın arkasından şaşkınlık ve sinirle baktım. Elimi sinirle torpidoya vurduktan sonra hızla arabadan çıktım.

"Üstüne bir şey almayacak mısın? Saat gecenin üçü her yer buz gibi."

"Hayır iyiyim böyle." desem bile aslında sadece birden çıkarken unutmuştum ve soğuk beni pek de rahatsız etmemişti şu an için.

Önümden beni umursamadan yürüyen adamın peşine takılıp geldiğimiz ufak dinlenme tesisinin içine girdik.

Veranda gibi bir yapısı olan tesisin açık havayı olduğu gibi barındırması kapüşonlumu almadığım için beni bir kez daha pişman etmişti. Ahşap masalardan birine geçtiğimizde ceketinin cebinden çıkarttığı paketten bir sigara yaktı. karnı açken nadıl sigara içebiliyordu anlayamamıştım. Ben de sigara kullanıyordum ama yemekten sonra içmek daha rahat gelirdi bana.

Kısa süre sonra yanımıxa gelen genç garson önümüze menüyü bırakıp "Karar verdiğinizde seslenirsiniz abi." diyip gerisin geri uzaklaştı. Önümdeki menüye gözlerimi diktim. Karnım kurt gibi açtı ama canım hiçbir şey yemek istemiyordu.

"Ne yiyeceksin?" duyduğum soruyla bakışlarımı ona yönelttim. Tekrar menüye dönüp ona cevap vermeden göz gezdirdim. Bir ezogelin çorbası fena olmazdı aslında. Karşımdaki iri adamı hiçe sayarak garsona doğru seslendim.

"Bakar mısınız?"

Sesli bir şekilde iç geçirdiğini duysam da bi şey demedim. Gelen garsona siparişimi söyleyip dışarıyı izlemeye devam ettim. O da yemeğini söyleyince tekrardan ölüm sessizliği hakimdi.

Yemekhaneden gelen çatal bıçak sesleri ve seslenmeler dışında hiçbir ses yoktu. Bu rahatsız edici sessizlik bile birbirimizi gram tanımadığımız bu adamla kuracağım diyaloglardan kat be kat huzurluydu.

En sonunda çorbam geldiğinde hızlıca içip paketimi yokladım. Hırkamın cebinde kaldığını hatırlayınca el mahkum yemeğini bitirmiş sigara içen adama dönüp ayağa kalktım.

"Arabayı açabilir misin?" bana sırıtır gibi baktıktan sonra ceketini çıkartıp bana doğru uzattı.

"Ceketini istemiyorum kendi hırkamı giyerim ayrıca cebinden bi şey de alıcam."  desem de yğzünde mimik oynatmadan ceketi bana doğru tutmaya devam etti.

Bu da neydi şimdi? O inatsa ben de inattım. Ceketi uzatan elini havada bırakıp sandalyeme tekrar oturdum ve masadaki paketten bir dal alıp içmeye başladım. Kaşları hafifçe kalksa da gülüp önüne döndü.

"Keçiyiz yani. E güzel." dedi eğlendiği her halinden belli olan sesiyle.

"Sen şu çeneni biraz kapalı tutsan ya!" diye tısladım yüzüne dahi bakmadan. Aniden suratıma çarpan ceketi hiç beklemiyordum yalnız.

"Şu ceketi giyin." Kendini ne sanıyo bu megoloman ya!? Tam ceketi tutup geri fırlatacakken bileğimden tutup dişlerinin arasından tısladı "Şu ceketi giyin."

Tanımadığım, huyunu suyunu bilmediğim adamın bu ani ciddi tavrı beni germişti. Ceketi omuzlarıma öylesine örtüp göz teması kurmamaya çalışarak kalkacağımız anı beklemeye başladım.

Bana alabildiğine yabancı bi adamla yaşayacaktım. Babamdı, evet. Ama tanımıyordum. Üstelik boğuşmam gereken kanser gibi bi sorun varken, üniversite sınavını henüz atlatabilmişken, bir de bir sürü yeni dertle uğraşacaktım.

İç çekerek kafamdaki düşüncelerden kurtukmaya çalıştım.

"Gidelim mi?" duyduğum sesle dalgın bakışlarımı kömür karası gözlü adama çevirdim. Yakışıklı ve sempatik biriydi dürüst olmak gerekirse. Geniş omuzları ve kaslı olmasa da güçlü duran vücudu aslında oldukça koruyucu görünüyodu. Ama o kollar beni hiçbir zaman güvenle sarmayacaktı.

"Olur." diye mırıldandım yorgun sesimle. Hesabı ödeyip geldiğinde kalktım ve arabaya doğru yöneldim.

Dünya Gül BanaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin