chapter ❊ forty-five

294 21 6
                                    

merhabalar, oylarınızı ve yorumlarınızı lütfen eksik etmeyin.
iyi okumalar(:
*

Devi'den

Camdan gelen tıkırtılar birkaç saniyedir kulağımı tırmaladığı için yatakta dönüp duruyordum. Sadece erkenden uyumaya çalışıyordum ve bu ses hiç yardımcı olmuyordu.
Ayağa kalkıp pencereden niçin böyle bir ses geldiğini kontrol etmek için birkaç adım attım. Sonrasında bunun penceremin önündeki çatıda zorlukla camı tıklatan Calum olduğunu gördüm.

"Tanrım, Calum, burada ne yapıyorsun?" dedim pencereyi aralarken.
"Beni içeri almayacak mısın?"
"Delirdin mi, saat geç oldu. Başka zaman gel." dedim camı tekrar kapatırken.
"Söz verdin." dedi ve elini kapamaya çalıştığım pencerenin arasına koyup durmama sebep oldu.
"Bir öpücük için bunu yapabileceğini tahmin edemedim, üzgünüm. Ne kadar deli olduğhnu unutuverdim."
"Sanırım biraz öyleyim." dedi aptalca sırıtarak.
Stresten elim ayağıma dolanmıştı. Hem gecenin bir vakti evime geldiği için ve ailem onu görecek diye korkudan öldüğüm için, hem de bu herifi nasıl öpeceğimi hala bilmediğim için.

Pencereyi araladım ve içeri girmesi için içeriyi işaret ettim. Çok geçmeden içerideydi bile.
Sinirle ofladım. Buradan gitmesi için bir şeyler yapmam gerekiyordu. Ama artık onunla aptalca kavgalar etmek istemiyordum.
Artık onunla can yakıcı sohbetler etmek istemiyordum. Öyle bir psikolojideydim ki, ne derse yapacak gibiydim. Bu sağlıklı bir durum değildi, o yüzden ondan uzak durmak istiyordum zaten. Ama o bunu imkansız hale getiriyordu.

"Öpücüğünü alıp derhal gideceksin." dedim çatık kaşlarla. Sinirli olduğumu düşünürse benimle uğraşmak istemeyip gideceğini düşünmüştüm.
"Burada uyumayı düşünüyordum, hiç misafirperver değilsin." dedi ve kendini yatağıma attı. Pis kıyafetleri ile yatağıma uzanmıştı, nedensizce itiraz edememiştim. Onun benim yatağıma uzanmış olması beni yatıştırmıştı sanırım.

"Rüyanda görürsün onu, Hood. Şimdi yaylan oradan." dedim elimle ayağa kalkması için işaret yaparak.
Tabii ki sözümü dinlemedi.

"Odan çok güzel kokuyormuş. Odaları takas etmek ister misin, benimki köpek osuruğundan beter kokuyor."
İğrenircesine yüzümü buruşturdum. Aslında abartıyordu, o kadar kötü kokmuyordu. Ya da bana öyle gelmişti, bilmiyorum. İçinde onun olduğu her şey güzel geliyordu.

"Kalkmayacaksın sanırım?" Huzursuzca kıpırdandım.
"Hayır, bu hoşuma gitti. Sen de öylece ayakta beklemeyeceksin herhalde?" diye sordu. Sınırlarımı zorluyordu. Onu boğmama ramak kalmıştı, gerçekten.
Yatağın kenarına oturdum, battaniyemin kenarı ile oynamaya başladım. Kalbim kelimenin tam anlamıyla boğazımda atıyordu.

"Hey, Devi. Birkaç saattir gözümdeki bir sorun beni rahatsız ediyor. Flaşı açıp kontrol edebilir misin?"
Odanın hafif karanlığında, hafif diyorum çünkü çalışma masamın altında prizde takılı bir ışık vardı; zifiri karanlıkta uyuyamıyordum, yatağımın sağ tarafındaki başucu masamdan telefonumu aldım.

Calum'a doğru eğrildim ve telefonumun flaşını açtım. Elimden geldiğince uzak durmaya çalışıyordum ama bu pozisyonda gözünü bırakın, Calum'un kendisini bile net seçemiyordum.

"Daha uzaktan dene istersen, daha iyi görürsün."
"Kes sesini." dedim hafifçe omzunu dürterek. En sonunda uzakta durmaya çalışmaktan pes ederek Calum'a doğru daha çok eğildim.

"Ben bir şey görmüyorum, Calum." dedim bir yandan baş parmağımla göz altını çekiştiriyordum.
Eliyle bileğimi kavradığında ne olduğuna anlam verememiştim. Beni hızla kendine çekti. "Bu kadar yakınımda olunca dayanamıyorum, üzgünüm." dedi sanki gerçekten yapmak istemediği bir şeyi yapmış gibi. Halbuki hepsini planlamıştı, eminim. Ne kadar aptalım.

"Beni rızam olmadan zorla mı öpeceksin? Babam ve annem evdeyken?" Onu vazgeçirmeye uğraşıyordum, ama arabasına atlamış buraya gelmiş ve gerçekten pencereme tırmanmıştı. Sözümü tutmak zorundaydım.
Hangi aklımla böyle bir söz vermiştim, aptal beynim.

"Bilmiyorum, belki..." dedi. Burnu resmen burnuma değiyordu. Heyecandan öleceğim, diye geçirdim içimden. Şu anda bu duruma düşmüş olduğuma inanamıyordum.

Yine de, Calum mükemmel kokuyordu. Karşı konulması inanılmaz bir kokuydu bu. Sevdiğim parfümü kullanmıştı. Resmen benimle alay ediyordu.
Tanrı aşkına, kendimi bu kadar korumaya çalışmalı mıydım? Sadece arada bir duygularıma göre yaşasam ölür müydüm?

"Sadece arada bir duygularına göre yaşasan ölür müsün?"
Duyduklarımla beraber şok içinde ondan uzaklaşmam bir oldu.
"Şimdi de beynimi mi dinliyorsun?" Pekala, bu soruyu neden sorduğumu bilmiyordum.
"Ne?" diye sordu kaşlarını çatmış bir şekilde.
"Hiçbir şey, hiçbir şey."

Calum bileğimi hala bırakmamıştı. Tamam bu kadarı yeterdi. Hızla yanağından öpüp bileğinden kurtuldum.
"Tamam öpücüğünü aldın, şimdi gidebilirsin."
"Ciddi misin sen? Bu kadar zor mu beni öpmek senin için? Alt tarafı bu yalvarış içerisindeki çocuğa bir öpücük bahşedeceksin." dedi dudaklarını yalandan büzerek.

Tanrım, bu çocuk resmen benimle alay ediyordu.
"Yaylan bakalım, Hood." dedim sinsice sırıtırken. Öfkeli bir şekilde iç çekti ve pencereye doğru yürüdü.

Pencereye doğru uzandığında arkasını dönmeden söylendi.
"O öpücüğü bir gün alacağım."
"Calum?" Arkasını yavaşça dönüp bana baktı.
Yanağına doğru uzanıp yüzünü kendiminkine yakınlaştırdım. Dudaklarına dudaklarımı bastırdığımda önce neye uğradığını şaşırmışçasına donakaldı.

Ben sadece dudaklarımı onun dudaklarının üstüne bastırırken o belimi tutup kendine doğru çekti. Ne yaptığımı bilmiyordum, bir yandan saçmalıyormuşum gibi hissediyordum; bir yandan da en başından beri yapmam gereken şeyi sonunda yapıyormuşum gibi.
Böyle bir şeydi sanırım bu, bir hayli karmaşık duygularla boğuşuyordum.

Ellerim yanağından omzuna, sonrasında gövdesine doğru kaydı. Bir an kendime hakim olamamış, tişörtüne doğru hamle yapmıştım. Sonra kendimi durdurdum ve dudaklarımı onunkilerden ayırdım.

Beni sımsıkı tutuyordu, ondan kurtulmak imkansız gibiydi. Çok güçlü kolları yoktu, ama yine de onların arasında hapsolmuş gibiydim. Ve işin aslını söylemek gerekirse, oradan ayrılmayı da hiç istemiyordum. Ama bunu sürdürmek, ikimiz için de kötü olurdu.

Burnu burnuma değiyordu, gözlerimi araladığımda bana ne tepki vereceğimi beklercesine bakıyordu. Sağ elim tekrar onun sağ yanağında yerini aldı.
Nefes alıp verişlerimiz birbirine karışıyordu.
Biraz yükselmem gerektiği için yukarı doğru uzandığım ayak parmaklarım ağrımıştı. Kendimi serbest bıraktığımda kafa hizam köprücük kemiğine doğru gelmişti.
Alnımı oraya yasladım. O da çenesini kafamın üzerine dayadı.

"Bu kadar profesyonel olacağını bilseydim, bileğini önceden yakalardım."
"Dayanamadığım şey bileğimi tutman değildi, lanet kokuyu her yerine sürmüşsün." 
Sessizce kıkırdadık. Tanrım, kendimi yasaklı meyveyi yemiş kadar suçlu hissediyordum.
Yine de kendimi uzun zamandır bu kadar güvende ve mutlu hissetmemiştim.

"Calum, artık gitmelisin." dedim kollarının arasından yavaşça sıyrılarak.
"Bu burada bitmedi." dedi göz kırparak.
"Emin ol, ben bitti dediysem bitmiştir." dedi ve onu pencereye doğru itekledim.

"Sonra görüşürüz, Kruger." dedi pencereden çoktan dışarı çıkmış bana sırıtarak bakarken.

"Sonra görüşürüz, Hood."

linger ➳cthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin