chapter ❊ thirteen

544 33 18
                                    

Texting hikayelerinde bu tip bölümlerin araya sıkıştırılması inanılmaz hoşuma giderdi, ben de böyle bir bölüm koyayım dedim. Heyecanlı:)):) Bu arada multideki Cal sizce de fazla mükemmel görünmüyor mu?
*

Devi'den

Gözlerimi yukarı kenetledim. Hava kapalıydı, bu tip havalar hep dizlerimi titretirdi; sanki ruhumu bedenimden ayırırmışçasına bir sızı kaplardı vücudumu. Kasvetli havalar her zaman korkuturdu beni, sanki günün geri kalanında beni çok talihsiz olaylar dizisi bekliyormuş gibi hissettirirdi bana.

Bazılarının aksine, bu tip havalarda içimden hiçbir şey yapmak gelmezdi. Sevdiğim insana sokulmak; film seyretmek gibi, kitap okumak; kahve içmek gibi isteklerim olmazdı. Tek yapmak istediğim o günün hızla geçmesi için tüm gün uyumak olurdu, ki bu hiçbir zaman mümkün olmazdı. Ya okula gitmek zorunda kalırdım, ya da ailem beni asla boş bırakmaz; bir film açardı, sohbet masası kurarlardı.

Calum'un gelmesini bekliyordum. Evimin önündeki kaldırımda yere oturmuş, bir yandan evden çıkmadan evvel bileklerini dışarının göründüğünden sıcak olduğunu düşünerek kıvırdığım pantolonun katlarını tek tek açıyordum, hava göründüğünden 10 kat daha soğuktu çünkü tahmin ettiğimin askine. Uzun sarı çoraplarımı açık mavi bol pantolonumun altına sıkıştırdıktan sonra ellerimi koltuk altıma sokuşturdum.
Keşke yanıma bir eldiven çifti alsaydım diye geçirdim içimden.
Calum'u bekliyordum, bunu yapacağımı asla tahmin etmezdim. Onunla yalnız kalmaktan korkuyordum, en son 2 ay evvel tam olarak durduğum yerde geçmememiz gereken bir sınırı geçtiğimiz tekrardan gözlerimin önünde canlanmıştı. Hoş, gerçi asla unutamamıştım. Ne zaman eve gelsem o noktayı görmezden gelerek eve girmeye çalışıyordum ama bu pek mümkün olmuyordu. Naif bir kızı oynamak için çok geçti, Calum en zayıf halimle beni zaten tanımış, üstüne şahit olmuştu. Onunla ilişkimiz, sohbetimiz bu yüzden bu kadar rahattı.
Belki yatmamış olabilirdik, olmasına ramak kala onu durdurmuştum; yine de eşiğine gelmek dahi karşınızdaki insana bakış açınızı tamamen değiştiriyordu. Artık özel anlarınız olacağı varsa bile yok olmuş, yavaş ilerleyen ve her saniyesi kalp ritminizi bozacak kadar sizi heyecanlandıracak flört dönemi ile beraber suya düşmüştü.
Kalbim boğazımda atıyordu, o zaman aklım başıma zar zor gelmişti; bugün öyle bir duruma gelirsek kendimi kontrol edebilecek miydim hiç bilmiyordum. Bu beni telaşa sürüklüyordu. Aklı başında olan taraf ben olmak zorunda değildim ki, neden hep bu misyonu ben üstleniyordum? Bu haksızlık değil miydi?
Uzaktan ,bizim kaldırıma yakın şeritten, buraya doğru yaklaşan siyah bir araç görmüştüm. Calum'un Range Rover'ı tam önümde durduğunda kafamı birazdan oturacağım sürücü koltuğunun yanındaki koltuğun kapısına doğru kaldırdım. İşte başlıyoruz diye geçirdim içimden. Hafif iç geçirdikten sonra sağımda başımda dikilmiş Calum'un elini tutarak ayağı kalktım. Ne yapacaktık şimdi, sarılmalı mıydık? El mi sıkışmalıydık?
Yüzüne yumruk atmayı öylesine istiyordum ki. İşin tuhafı da nedenini bile bilmiyordum.
Sessizliği bozan Calum oldu.
"Sürüşe hazır mısın, Kruger?" gülümseyerek elini bıraktım. Saçlarımı topuz yapıp beremin içine sıkıştırmıştım. Saçıma ellerini sürmesini içten içe hiç istemiyordum. Çünkü bu da geri dönüşü olmayacak bir adımdı.
"Hem de nasıl hazırım." dedim arabanın durduğum tarafından diğer tarafına doğru yürüdüm. O da yan koltuğun kapısını açtı.
Sürücü koltuğuna yerleştiğimde aynaları kontrol ettim. Ona dönüp bakmayı asla istemiyordum. Bir yandan neden bunu yaptığımı da düşünüyordum, madem bakmayı istemiyordun neden buradasın ki Devi?
Gaza bastım, arabayı süremeyeceğimi sanıyordu bu yüzden korkuyla yüzüme baktı. Onun bu korkulu haline gülmeden edemedim.

"Kruger, bu kadar gergin olmana anlam veremiyorum." bir yandan aynaları kontrol ediyordum. Sürekli araba kullanmadığımdan temkinli olmaya çalışıyordum. Ama anladım ki Calum zaten buna izin vermeyecekti.
"Ben gergin değilim Calum. İzninle arabayı kullanmaya çalışıyorum, arabanı saçma bir kazaya kurban etmemi istemezsin herhalde değil mi?" muzipçe sırıttım. 
"Hayır, saçma bir kazaya kurban gitmeni istemem. O acı ile yaşamak beni bitirir."
Gözlerimi yoldan ayırmadım. Nereye gittiğimi bile bilmiyordum. Sadece ara sokaklarda geziniyorduk. Bir yandan nereye gidebileceğimizi düşünürken öteki yandan Calum'un bu tarz cümlelerini nasıl cevapsız bırakabileceğimi düşünüyordum.

"Nereye götürüyorum seni biliyor musun?"
"Hayır, ama tahmin edebiliyorum."
"Neresiymiş?"
"Nehir kenarına götürüyorsun."
"Nereden biliyorsun?"
"Seni ilk kez orada öptüm çünkü."
Ellerimle direksiyonu daha sıkı kavradım. Gerginlikten resmen vücudumun patlayacağından emindim.
"İşte bu yüzden oraya gitmiyoruz. Kandırmıştım. Hala aklın orada mı diye merak etmiştim sadece." dedim ve sonuna da sinsice bir kahkaha ekledim. Rol kabiliyetim o kadar iyiydi ki, bazen neden konservatuar için hazırlanmadığımı sorguluyordum.
"Kandıramayacağın nadir kişilerdenim." dedi. Göz ucuyla yüzüne baktım. Duygusuzca oturuyordu. Bu durum beni rahatsız ediyordu. Arabayı eski sinema salonunun önünde durdurdum.
"Atla bakalım." parmağımla sinemanın girişini gösterdim.
Girişte camlar ile çevrili bilet satış kabininin yanındaki turnikenin üstünden atladım. "Haydi." diye çağırdım Calum'u. Şaşkınlıkla bana bakıyordu. Burada ne işimiz vardı hakikaten? Burası benim mekanımdı; aslında onu buraya getirmeyecektim, gerçekten nehir kenarına götürecektim fakat planım onun aptalca düşüncesini dile getirmesiyle son bulmuştu.
İkinci salona Calum'u çekiştirdikten sonra koca salonun ortalarından rasgele bir koltuğa oturdum.
"Tamam, neden buradayız? Beni öldürme planı falan mı hazırladın, çünkü eğer öyleyse bu kusursuz bir plan. Kimsenin bilmediği eski bir sinema, ve loş ışıklı bir sinema salonu."
Yanımdaki koltuğa gelmesi için yanımı işaret ettim.
Yanıma oturduğunda ensemi koltuğumun başına yasladım. Yukarı doğru baktım. Parmağımla tavandaki iki kafa kadar büyük olan deliği gösterdim. "Hayır, burası ne zaman canım sıkılsa ve düşünmeye ihtiyacım olsa geldiğim bir yer sadece."
"Yağmur yağdığında umuyorum ki burada oturmuyorsundur. Nemli koltuklar, sürekli yüzüne düşen yağmur damlaları..." dedi ensesini benim gibi koltuk başlığına yerleştirirken.
"Tam da yağmurlu günlerde burada olurum aslında. Beni rahatsız eder bugünkü gibi havalar. Kasvetli havalar. O yüzden buraya gelir, yağmurun da güzel hislere neden olabileceğini düşünmeye çalışırım."
"Nasıl hissedecekmişsin o hisleri?"
"Biraz bekle."
Bir yağmur damlası burnuma düştüğünde istemsizce gülümsedim. Başlıyordu.
"Yağmur başladı. Buradan çıksak iyi olur. Yoksa ıslanacağız." Kolunu tuttum. "Otur şuraya, Calum."
Yağmur hızlandığında gözlerimi kapadım. Delikten kaçamayan yağmur damlaları saçlarımı nemlendirmeye ve yüzümü ıslatmaya yetmişti. Şimdi o kadar korkmuyordum.
"Devi." diye uyardı beni. Onun bu endişeli hali beni sinirlendirmişti, "Neden sadece susup gökyüzünü izlemiyorsun? Ne kadar duygusuzsun."
"Hayır...bu çok güzel. Biraz daha kalabilir miyiz diyecektim. Hastalanacak dahi olsak, burada böyle kalsak..." başımı ona çevirdim. "Ama saçlarımı örecektin."
"Örerim, burada biraz daha kalmak ve sessizliği dinlemek istiyorum sadece."
"Pekala." dedim ve tekrar koltuğa yerleştim. Calum Thomas Hood, benim için burada oturmuyordu. İlk defa benim de hoşlandığım bir şeye ilgi duyuyordu ve bunu sadece beni etkilemek ve büyüsü altına almak için yapmıyordu. Ortak bir hevesimiz vardı artık. Sorunlardan kaçmamıza yarayacak bir delik bulmak ve orada dinginliği bulmak.
Birbirimizi tanımaya başlamıştık. Bu ilişki çok yanlış başlamış, olması gerekenden çok daha farklı bir şekilde de ilerlemeye devam ediyordu. Olması gereken şeklin neredeyse sonundan başlamış, başına doğru ilerliyorduk. Ne kadar tuhaftık.

Yağmur yavaşlamıştı. Saçlarım sırılsıklam olmuştu, yüzümdeki ıslaklık henüz kurumamıştı. Calum ise gözlerini kapamış öylece duruyordu. Kendimi nasıl da tutuyordum onu öpmemek ve yanağını sıkıca kavramamak için. Neden diye geçirdim içimden. Neden, neden, neden bunu istiyordum ki? Kim olduğumu dahi henüz çözemediğim bir dünyada başka birini çözmeye nasıl uğraşabilir ve bunu delice istemeye devam edebilirdim? Her şeye rağmen yani, mahvettiğimiz şansımıza rağmen?

linger ➳cthHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin