1.Bölüm: Üşür Ölüm Bile

178 34 164
                                    

Gaziantep, 2002

Leyla yavaşça gözlerini araladı. Kulübe tarzı bir  yerde bir sedirin üzerinde öylece yatıyordu. Buraya nasıl geldiğini ve burasının neresi olduğunu bilmiyordu. En son kızıyla evlerinin yakınındaki bir parka gittiklerini ve salıncakta sallanan kızının şen kahkahalarını hatırlıyordu. Sonra burnuna bastırılan mendili...
Hızla yattığı yerden doğruldu. Etrafına bakındı. Kızı yoktu. Yakalanmıştılar. Dört senedir korkuyla beklediği başına gelmişti.Her şey bitti diye düşünmeye başladı. Yolun sonuna gelmiştiler.

"Ömer" diye fısıldadı boşluğa. Bir el sanki kalbini sıkıyordu. Öldüreceklerdi onu, kızını. Acımayacaklardı. Henüz üç yaşında suçsuz günahsız kızlarına doğrulacaktı kirli elleri. Sevdiği adama aldığı nefesi zehir edeceklerdi. Sonra bir umut onların kurtulduğunu güvende olduklarını düşündü ya da düşünmek istedi. Çünkü onlara gelen en ufak bir zarar kadının ölümü olurdu. Onların iyi olduğunu bilmeye ihtiyacı vardı. Bir hışımla kapıya koştu. Sertçe vurmaya başladı. Bağırdı. Ancak hiçbir ses yoktu. Bağırmaktan ve ağlamaktan nefes alamıyordu artık kapının dibine yığılır gibi çöktü. Dizlerini kendine çekti ve başını dizlerine yasladı. Yaşlı gözlerini boşluğa dikip yerin ve göğün sahibine sığındı. Dualar mırıldanmaya başladı.

Bunca yıldır memleketinden toprağından uzakta hep bir kaçış halinde yaşamıştılar. Dört senedir bir gece olsun başını huzur içinde yastığa koyamamıştı. Hep bir korku içindeydi. Yakalanırsak ve sevdiğim adama bir şey olursa korkusu içindeydi. Bir de kızı olunca korkusu iki katına çıkmıştı. Oysa hamile olduğunu öğrendiğinde ne kadar mutlu olmuştu. kendi bilmediği anneliği, görmediği şefkati ona gösterecekti. Kendi aksine analı babalı sıcak bir yuvada büyüyecekti kızı. Ama hayallerinin hepsi kursağında kalmıştı. Kendi lanetini kızınada bulaştırmıştı.

"Neden?" dedi Leyla. "Sevmek sevilmek neden bu kadar zor? Tecavüzün, cinayetin hoşgörüldüğü; acımasız insanların mesken tuttuğu bu dünyada sevmek neden bu kadar imkansız?"

Düşüncelere dalmışken kapının kilit sesini duydu ve ayağa kalktı. Başörtüsünden çıkan saçlarını düzeltti, gözyaşlarını sildi. Her ne olursa olsun hiçkimseye üzüntüsünü göstermeyecekti. Söz vermişti Ömer' e onun dışında kimseye göstermeyecekti gözünden akan yaşı. Hep başı dik bir savaşçı gibi dikilecekti insanların karşısında.

Kapı açıldı ve içeri Mustafa girdi. Amcasının oğlu... Senelerdir öfkesinden kaçtığı adam. Önünde diz çöküp seviyorum diye ortalığı yıkan adam.

Mustafa gözlerini sevdiği kadına doğrulttu. Hiç değişmemişti. Hala öfkeli siyah gözleriyle bakıyordu ona. Meydan okuyordu bakışlarıyla. Oysa kızması, öfkelenmesi  gereken oydu. Herşeyi bırakıp giden, onu istemeyen, sevmeyen o değil miydi?

Dört senedir bugünü bekliyordu Mustafa. İntikam yeminleri ediyordu. Leyla karşısına çıktığında canını acıtmak için türlü planlar yapmıştı. Oysa şimdi ne plan ne kin ne de intikam vardı aklında. Bir çift kara göze tutulmuş geçen dört senenin hasretini gideriyordu.

"Ömer nerede Mustafa abi kızım nerede? Yalvarırım bırak onları. "

Duyduklarıyla uykudan uyanırcasına kendine geldi Mustafa. Bir perde indi gözlerine. Sevdiği kadın gitti onun yerine onu bırakıp giden kadın geldi karşısına. Öfkeyle Leylaya tokat attı. Başı yana eğildi kadının beklemediği hamleyle.

Mustafa bağıra bağıra öfkesini kusmaya her adımda kadına yaklaşmaya başladı.

"Abin değilim ben senin. Bir de o iti soruyorsun bana?  Dört sene oldu Leyla. Kendi toprağını, sana babalık eden amcanı, beni bırakıp gittin. Yetmedi o heriften çoçuğun oldu. Yüreğimi dağladın, gecemi gündüzümü zehir ettin bana."

BİR YUSUF MASALIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin