2002 Gaziantep
Ali kollarının arasında mışıl mışıl uyuyan çocuğa baktı. Annesiz ve babasız kaldığından habersiz öylece uyuyordu. Kendi aksine masumdu ve tertemizdi. Ona nasıl kıyabilirdi ki? Evet adam bir katildi. Bu yaşına kadar yapmadığı kalmamıştı. Ancak o bir kadına, bir çocuğa el uzatmamıştı. Şimdi hem yetim hem öksüz kalmış iki kanadı kırık bir meleğe nasıl kıyabilirdi? Onun kanını nasıl ellerine bulaştırırdı? Ama onu öldürmezsede Mustafa'nın bunu yanına bırakmayacağından emindi. Ancak onun korkusu kendi canı için değildi. O zaten böyle bir yola girdiği gün korkuyu kenara atmış, canını gözden çıkarmıştı. Ama Mustafa çocuğun ölmediğini öğrenirse sadece onu öldürmekle kalmaz, bu defa acımaz kendi elleriyle çocuğu da öldürürdü.
Ne yapacağını bilmiyordu? Kararsızdı. Bir yolu olmalı diye düşündü adam. Kan dökülmeyen bir yol... Küçük bir çocuğa kıymadığı bir yol...
Derin düşüncelere dalmışken aklına gelen isimle kucağında uyuyan çocuğu uyandırmamaya dikkat ederek arabaya koydu. Takım elbisesinin cebindeki telefonunu çıkardı. Senelerdir görüşmediği kardeşini aradı. Kardeşinin kendisinden nefret ettiğini, onun için hiçbir şey yapmayacağını biliyordu ama ona muhtaç küçük bir kız çocuğuna karşı koyamayacak kadar merhamet sahibi olduğunu da biliyordu. Hem kardeşinin senelerdir bir çocuğunun olmadığını, evlat sahibi olmak için hastane hastane dolaştığını da öğrenmişti peşine taktığı adamlardan. Camdan küçük kıza bakarak mırıldandı. "Aileni elinden aldık. Biliyorum telafisi olmaz ama sana yepyeni bir aile vereceğim. Korkma kardeşim bana benzemez babam gibi merhametlidir. Saçının tek teline zarar gelmesine izin vermez. Seni öz evladı gibi sarar sarmalar. Babam gibi..."
Ali dolan gözlerini ellerinin tersiyle silip kardeşini aradı. Telefon uzun süre çaldıktan sonra açıldı. Ali kendisine soğuk ve mesafeli yaklaşan kardeşine baştan sona her şeyi anlattı.
Kardeşinden olumlu cevap alınca arabasına binip kardeşinin oturduğu mahalleye doğru sürdü.Yaklaşık bir saat sonra şimdilerde kardeşinin oturduğu, doğduğu büyüdüğü eve vardı. Arabadan çıkıp tam karşısındaki evi seyre daldı. Evin çatısı onarılmış, duvarları boyanmıştı. "Allah bilir kaç kere boyandı bu ev gittiğimden beri" diye düşündü Ali. Sahi kaç sene olmuştu buradan gideli. Annesinin ayaklarına sarılıp "Gitme oğlum." diye yalvarışlarının, babasının "Bu evden ölüm dahi çıksa gelme." demesinin ardından kaç sene geçmişti. Kendi seçmişti bu hayatı Ali ona dur diyenlere inat.
.....
"Yoksul doğdum, yoksul büyüdüm ama yoksul ölmeyeceğim. Karın tokluğuna inşaat köşelerinde amelelik yapmayacağım. Milletin ağız kokusunu çekmeyeceğim." dedi ve babasının nasırlarla yara bereyle dolu ellerini havaya kaldırıp "Senin gibi olmayacağım." dedi.
Yaşlı adam ömrü boyunca bir kez olsun el kaldırmadığı oğluna elini kaldırıp yüzüne indirdi. Başı yana düşen oğluna "Ne yapacaksın peki? Beline silahı takıp o şerefsizin maşası mı olacaksın? İnsanların ahını omuzlarına mı bindireceksin? Sen zannediyor musun ki kanla gelen paradan hayır göreceksin. Madem istemiyordun bu hayatı, okusaydın. Kurtarsaydın kendini. Bak kardeşin okuyor sen de okusaydın." deyip ellerini havaya kaldırdı "Ben bu elleri sen utanıp burun kıvır diye değil karımın çocuklarımın boğazından helal lokma geçsin diye bu hale getirdim. Sana dur demeyeceğim oğlum. Belli ki sen aklına koymuşsun gideceksin. Ama bil ki bu saatten sonra senin hiç kimsen yok. Ben elleri kana bulanmış bir eşkiyaya evlat diyemem. Bizim için yoksun. Git. Bu evden ölüm dahi çıksa gelme."
.....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR YUSUF MASALI
Spiritualİsimlerimiz bile kaderiniz ortak diye bağırırken onun beni sevmemekte ki ısrarı niyeydi? Yusufsuz Züleyha, Züleyhasız Yusuf olur muydu? Bu hikayenin kahramanı Yusuf... Kaybedeni ise Züleyha...