Bölüm 4

2.5K 102 2
                                    

               Hiiiçte etekteki taşları dökme vakti gibi bir gün olmamıştı. Gayette sakin su gibi duru bir gün olmuştu.

           Ali önce sahile sıfır bir kafe ye götürmüştü onu sonra yolda da bir çift kelam etmemişlerdi. Nur Sultan ara ara kaçamak bakışlar ile genç adama baksa da ağzından tek bir kelime çıkmamıştı. Sonuç olarak kaç gündür yollarını gözleyen, onun için -o farkında olup farkında değilmiş gibi davransa da- bir şeyler yapmak isteyen kendisi ise şu andan sonra Ali karşısına geçip güzelce ne konuşmak istiyorsa konuşurdu. Nur Sultan da ağzını açıp o vakte kadar tek kelime etmezdi ve bunu sahiden de yapardı, çünkü bir ondaki bir de keçideki inat. Bununla kimse yarışamazdı.

        Ali ise yanındaki kızın inadının tuttuğunun farkında yüzünde buruk bir gülümseme ile arabayı aklındaki mekana doğru sürmeye devam etti. Çok kalabalık olmayacak rahat rahat konuşacaklardı. 

      Araya bu kadar zamanın girmesi iyi olmamıştı. Bir yerde kendisi etmiş kendisi çekmiş gibi olmuştu. Ama daha şurada bir kaç gün öncesine kadar kendisi bile böyle düşünmüyordu ki. Belki çekip gitmek bakış açısı ve olaylara  geniş çerçeveden bakmasını sağlamış olsa da kaybettikleri zamana yazıktı be..

      Yine de bunca zaman sonra ikisi de sağlıklı ve birbirlerine fark ettirmeseler bile gönülleri bir iken bu sefer Ali'nin Nur Sultan'ı bırakmaya niyeti yoktu. Sadece bu sefer ona giden yollarda farklı bir yol deneyecekti Ali.
      Arkadaş gibi yaklaşacaktı bu sefer Nur Sultanın gönül yamacına. "Zaten gittim geldim. Aşkım hala aynı ama ben yine de gittim geldim" diyemezdi. Olmazdı yani.

     Kafeye gelip oturup siparişleri verdikten sonra önce aralarında uzun bir sessizlik geçse de sonrasında kısa bir hal hatır ile başladı konuşmaya Ali.

    "Nasılsın Nur Sultan?." Dedi sadece.. "Nasıl geçti günlerin."

   Şöyle bi tek kaşını kaldırarak baktı genç adama Nur Sultan. Buradan nasıl gittiğinin farkında  mıydı bu adam. Şimdi geçmiş karşısınına hal hatır soruyordu sanki daha 5 gün öncesine kadar yokmuş gibi. Sanki onlar senelerin aşığı değilmiş gibi. Sanki onlar sadece bir arkadaşmış gibi..

Tam ağzını açıp bir şeyler söyleyecek olsa da gelen kahvaltı ile susup öylece Ali'ye gözlerine baktı.

Servisi yapan garsonun gitmesi ile Ali hafifçe elini kaldırıp müsaade istedi Nur Sultan'dan ve onun aklından geçenin  farkında bi şekilde hafifçe başını sallayıp

"Geçmiş geçmişte kaldı Nur Sultan. Ben bu vakitten itibaren yaşadığım yerde huzur istiyorum. Artık kimse beni germesin, sıkmasın, yormasın istiyorum. Ona keza ben de artık kimseyi zora sokmayayım, yormayayım, sıkmayayım istiyorum."

Ali'nin cümlesinin bitmesi ile Nur Sultan'ın ayağa kalkması bir oldu. Sanki kalbinden evinden vurulmuş. Tek seferde tüm nefesini vermis gibi oldu. Eli kalbinin uzeri de
    "Ben sen.. Ben gitmek istiyorum. Gideyim ben." derken Ali'nin onu kolundan tutup dalgınlığı arasında yerine oturtması çabuk oldu.
Bu güne dair olan fikrini erken belirtmişti genç kız. Demekki durgun su gibi değil de fırtınalar kopacaktı belli ki. Giderken duyduğu cümleleri kahvaltı niyetine yedirmeye niyetlenmişti demek ki sevdiği adam.

     "Kalkma hemen. Yanlış anladın beni sen" derken Ali yıllar  öncesinin verdiği hırs ile bir anda kurduğu cümleden cümlesi biter bitmez pişman olmuştu zaten ama söz ağızdan çıkmıştı bir kere. Nur Sultan'ın o halini görünce dediğine diyeceğine bin pişman olsa da bu gün bir şeyleri yoluna koymak için ilk adımı atması gerekiyordu artık.

"Ben dedim ya huzur istiyorum sadece. İşimi yapayım mahallemde huzur ile yaşayayım istiyorum ama bunun için ilk evvela seninle anlaşmamız lazım."

Anlamıştı genç kız adamın derdini aynı yerde yaşayalım aynı sokağı, havayı paylaşalım ama arkadaş gibi..
"Bir arkadaş gibi.."
Fısıltı halinde sesi çıksa da Ali duymuştu sesini. Onaylayarak

"Dediğin gibi.." dedi sadece.
Anlamıştı Ali'nin ne demek istediğini  genç kız. O sebepten
"Tamam dediğin gibi olsun arkadaşım. " dedi sadece.
Şu hali belki biraz gurursuzcaydı ya da değişik zamanlardan kalma hali devam ettirir gibiydi ama ne yapsaydı Nur Sultan alıp başını gidemezdi ki.. Onun evi yeri yurdu orasıydı oralardı. Alıp başını gitse oralarda yabancı olurdu el olurdu. Ama sanki şimdi de buralarda yabacı, el olmuştu. 

Ali bir kaç lokma yese de Nur Sultan sadece önündeki çok demli çaydan içmişti. Her şey zaten kursağında kalmıştı. Ama genç kızın bunu hiç mi hiç belli etmeye niyeti yoktu. Onlar çocukluk aşkıydı be. Ali şimdi böyle yapsa da hakkıydı bir yerde. Nur Sultan yavaşça tekrar onun gönlüne sızardı. Sızardı demi? Yine de yapacağı tavra kimsenin tek kelime etmeye hakkı yoktu. İşte o yüzden tam kafeden çıkıp arabaya doğru yürürken 

"Bu kafeyi bu tarihi bu günü unutma Ali. Çünkü sen unutsan ben unutmam." deyip arabaya binmek yerine otobüs duraklarına doğru yürümeye başladı. Ali peşinden seslense de dönüp arkasına bakmadı Nur Sultan.

 
O zaman her şey baştan başlasındı...



Terzi Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin