3. Bölüm: Tükenmeyen Arzu
Kapanan gözlerinin ardından yok olan hayatını düşünmekten kendini alamıyordu. Hiç uyumadan öylece bekledi.
Kafes, kafes, kafes...
Kulaklarında çınlayan o çirkin ses yüzünden gözlerinin önüne geçmişin gelmesine mani olamadı. İzlediği uçsuz bucaksız tarlanın üzerinde beliren görüntülerin ağırlığı altında ezilmeye başladı. O son gün, o yaşadığı iğrenç yerde geçirdiği son günde içinde beliren isteği hissetti. Devrim'i öldürmeyi her şeyiyle istiyordu. Aynı o son günde olduğu gibi, bu dramın başrolü olmamasına rağmen, yaşadığı tüm her şeyde onun suçlu olduğunu düşünüyordu.
Şuan bu durumda olmasının sebebi oydu.
Ellerini sıkabildiği kadar sıktı. Tüm öfkesiyle öne doğru atladı. Direksiyona yetişemese de Devrim'in kafasını tutabildi. Kollarını onun boynuna sarıp tüm gücünü kullandı. Boynunu sıkarak yüzünün kırmızıya dönüşünü izledi. Araba bir lunapark aleti gibi onları savurmaya çalışıyordu, direksiyon kafasına göre hareket ediyordu. Bir sağa bir sola yalpalayan arabadan delice sesler çıkıyordu. Yüzü renk değiştiren Devrim'in ağzından çıkan homurtular duyulamıyordu.
Araba sola kıvrılmış direksiyonla tarlanın içinde süratini arttırarak ilerlemeye başladı. Olgunlaşmış buğdayların bazıları arabanın camına çarpıyor, bazıları altında eziliyordu. Devrim, sanki ikisi aynı anda ölsün diye yapıyormuş gibi gaza tüm gücüyle bastı. Bir yandan da boynuna dolanan elleri ittirmeye çalışıyordu.
Tüm o seslerin kesilmesini sağlayan ani bir çığlık duyuldu tarlanın içinde. Ani bir frenle araba durdu. Gizem o hızla giden arabanın freniyle öne savruldu. Ayakları hala arka tarafta olsa da kafası sertçe torpidoya çarptı. Devrim tahmin ettiği gibi kemeri sayesinde boynunda hafif bir çizikle halletmişti. Derin nefesler almaya çalıştı.
Gizem, gözlerinin bulandığını hissetti. Ön koltukta oturan Devrim'e sonra ise tüm camı kaplamış buğdaylara baktı. Ağır ağır gözlerini kapattı. Hırsıyla ve öfkeyle kendisini aşan bir güç oluşturan kolları, güçsüz düştü. Kulaklarında arı vızıltısına benzer bir şey çalıyordu. Kafasının arkasındaki bir noktadan bir hoparlör gibi bir zonklama kafasını kaplıyordu. Kafasının ve gözlerinin içeri doğru baskı uygulayıp küçüldüğünü hissetti.
Birkaç saniye sonra kulağının altında sert bir darbe daha hissetti.
Her şey yok oldu.
...
Bir süre sonra gözlerini açtı Gizem.
Neredeyse bir saattir gözleri kapalıydı. Islaklık, arabanın gürültüsü, gözüne yansıyan güneş, gerçek ve rahatsız ediciydi. Büyük bir yorgunluk vardı üzerinde. Kusma hissi genzindeydi. Neler olduğunu hatırlamak başının ağrımasına yeterdi. Her şey gözlerinin önünden geçti. Kollarının altında zonklayan damarı hala hissedebiliyordu. Başı dönüyordu.
Kafasını koyduğu koltuktan arabayı süren Devrim'e baktı. Başı her gözünü oynattığında ağrısa da, daha yeni bu arabaya geliyormuş gibi etrafı inceledi. İçeride ne kişisel ne de fazlalık niyetinde bir şey vardı. Koltukların yırtıklarından süngerler çıkmıştı. Tüm koltuklar eski ve yıpranmıştı. Her yer gereğinden fazla temizdi. Güneş her zerresiyle içeriyi kaplamakta olsa bile bir toz tanesi görünmüyordu. Gözlerini cama çevirdiğinde ise çok farklı bir yerdeydiler. Ormanın ortasında bir köy gibiydi. Ahşaptan yapılı eski evler, yabani otlarla kaplanmış bahçeler ve bazı yıkık evler vardı. Camlarının bazıları kırık, kapıları açık bu evler, terk edilmişti.
Tüm o tarlalar ve asfalt neredeydi? Şuan bulundukları yerde yol bile yoktu. Arabayı delip içeri geçmeye çalışan buğdaylar bir yanılgı mıydı? Bunlar bir rüya mıydı, oysa kafasının üstünde hissettiği kalıbın, kuru kan olduğuna yemin edebilirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KAFES
Fiksi RemajaZamanı gelmişti. Polislerden saklanan, kaçmayı başarmış birkaç patron, kaybettikleri her şeyleri ile Gizem'den intikam almaya geliyorlardı. Elinden tutup onu en başında kafese tıkan kişi yani Devrim, bir daha aynı görevi üstlenmişti. Ama Devrim bu s...