Günümüz, Michael
Yaklaşık bir saattir salonumuzda hiçbir şey yapmadan oturan Luke'a baktım. Konuşmuyordu, hareket etmiyordu, mimikleri dahi oynamıyordu. Hiçbir ifade yoktu yüzünde ve bu durum beni korkutmuyor değildi.
Kapımı kıracakmışçasına çalıp içeri girdikten sonra önce sinirle beni duvara yapıştırmış sonra ise çaresizlikle ağlamaya başlamıştı. Salonda yankılanan her hıçkırığı kalbimi binlerce parçaya ayırıyordu. Ama sonra birden ağlaması kesilmiş bir şekilde koltuğa oturdu. Ve oturduğundan beri -yani yaklaşık bir saattir- yerinden hiç kıpırdamıyordu. Sanki vücudu kaskatı kesilmiş gibiydi.
Sıkıntıyla nefesimi dışarı üfledikten sonra yanına doğru ilerledim. Onu günlerdir görmüyordum. Teni kireç beyazına çalmaya başlamış ve gözlerindeki parlaklık solmuştu. Gözaltlarındaki mor torbalar o kadar şişkindi ki neredeyse gözleri görünmeyecek gibiydi.
" Doğru düzgün anlatacak mısın? " diye sordum yanına oturmadan hemen önce. Yine bir tepki vermediğinde dirseğimle karnını dürttüm. " Luke, iyi misin? "
" Hayır. " sesi bir fısıltıyı andırıyordu, gözleri hala duvara kitlenmişti. Aldığı her nefeste inip kalkan göğsü haricinde bir hareket göremiyordum vücudunda.
" Beni korkutuyorsun, neler oluyor? " diye mırıldandım bir kez daha. Titreyen elimi omzuna yerleştirerek ona destek vermeye çalışıyor gibi sıktım.
" İşte bu yüzden arkadaşlar ayrı yataklarda yatmalı. " diye mırıldandığında yüzümü buruşturarak geri çekildim. O ise kulaklarımı Ed Sheeran'ın şarkısının sözleri ile doldurmaya devam etti,
" Ve arkadaşlar beni senin gibi öpmemeli. "
" Ne diyorsun? " yerimde doğrularak kalktıktan sonra önünde dikilmeye başladım. Başını sonunda oynatarak yukarı kaldırdığında gözlerimiz buluşmuştu. Mavileri içime işlerken karşısında dik durmakta zorluk yaşıyordum. O sanki tüm bedenimi etkisi altına alıyor gibiydi. Baştan aşağı sarsılıyordu vücudum.
" Okuldakiler öğrenmiş. " diye mırıldandı, başını tekrar eğerek elleriyle oynamaya başladı. Kalbim yerinden fırlayacakmış gibi atıyordu.
" Bizi mi? " diye bağırdığımda sesimin yükselmesine engel olamamıştım.
" Beni, seni aptal. " rahatlamayla karışık iç çektiğimde bakışları tekrar beni buldu. " Seni adi, ifşa olmadığın için seviniyorsun değil mi? Üstelik ben bu durumdayken! " vücudu uzun bir süre sonra tekrar karşımda dimdik durduğunda dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Bir şeyler söylemek istedim ama dudaklarımın arasından tek bir kelime dahi çıkmadı.
" Evime yumurta attılar, bana bir daha okula gelmememi söylediler. " titreyen dudakları karşısında sustum, gözünden süzülen bir damla yavaşça yanaklarından aşağı kaydığında midemin yanmaya başladığını hissettim. Midemden yükselen sıcaklık yavaşça boğazıma doğru ilerleyip orada bir yumru gibi kalırken sessizliğimi sürdürdüm.
" Ama sana bir şey yapmadılar, çünkü seni bilmiyorlar. Nereden bilsinler ki? Neden kendini de ifşa edesin ki? "
" Siktir Luke, benim yaptığımı mı düşünüyorsun? " sonunda sessizliğimi bozduğumda omuzlarını dikleştirerek üzerime doğru yürümeye başladı. Onun bana yaklaşan bedeni karşısında birkaç adım geriye çekildim.
" Sen yaptın Michael. Benden ne istedin söylesene? "
" Senden bir bok istediğim yok, siktir git. " ellerimi göğsüne koyarak onu yavaşça geriye ittirdim. Hiç güç kullanmamama rağmen o kadar zayıf kalmıştı ki bedeni, sendeleyerek yere düştü. Düştüğü yerden kalkmasını bekledim ama o bırakın kalkmayı hareket bile etmiyordu. Yanaklarından süzülen yaşların parkeye damlayarak küçük lekeler bıraktığını gördüğümde ona doğru eğildim. Zayıf düşmüş bedeni hıçkırıklarla sarsılmaya başladığında onu böyle görmenin ne kadar zor olduğunu yeni yeni anlıyordum.
" Söylesene, " diye mırıldandı hıçkırıklarının arasından, " Beni neden sevmedin? "
" Luke.. " sesimin yumuşak çıkmasına özen gösterek yere çöktüm, dizlerimin üzerinde durarak elimin tersi ile yanaklarındaki yaşları kurulamaya çalıştım.
" Tek isteğim beni sevecek kadar cesur olabilmendi. Ama sen okul yönetim odasının yanındaki hademe dolabında kızları becerecek kadar cesurken beni sevecek kadar cesur hiç olamadın Michael. " omuzları her bir hıçkırıkta inip kalkarken söylediği sözler sanki bir iğne ile damarıma enjekte edilmiş gibi hissediyordum. Her biri kanıma karışıp tüm vücudumu dolaşıyordu, geçtikleri her yeri yakıyor ve vücudumun uyuşmasına neden oluyorlardı.
" Luke. " bir kez daha ismini mırıldandığımda işaret parmağını dudaklarımın üzerine getirerek beni susturdu.
" Kendine bile itiraf edemiyorsun değil mi? Luke, luke, luke.. Yalnızca ismimi söylemeyi mi biliyorsun? Ben senden başka şeyler beklerken tek dediğin bu mu? "
" Üzgünüm. " diye fısıldadığımda dudakları arasından dökülen histerik bir kahkaha hıçkırıklarını biraz olsun bastırabilmişti.
" Ben de üzgünüm. Keşke üzgün olunca geçse. " başını iki yana sallayarak gülmeye devam ettiğinde kaşlarımı onu anlamaya çalışıyor gibi havaya kaldırdım. Başı sağa sola sallanırken kahkahaları tekrar sesli hıçkırıklara dönüştüğünde başını önüne eğdi. " Ama geçmiyor. " diye bağırdı. Siniri bana mı yoksa kendisine mi anlayamıyordum. Hızla oturduğu yerden doğrulduktan sonra koltuğa fırlattığı kapüşonlusunu üzerine geçirdi. Salonun girişine kadar ilerledikten sonra topukları üzerinde dönerek ağlamaktan kızarmış gözlerini bana dikti.
" Sadece itiraf et Michael. Eğer söylersen gitmeyeceğim. Sadece iki kelime. "
" Nereye? " diye sordum sesim titrerken oturduğum yerden kalktım. Gözlerinin içine bakmaya ne kadar korkuyor olsamda kendimi buna mecbur gibi hissediyordum. Gitmesini istemiyordum. Sonsuza dek yanımda kalsın istiyordum.
" Cehennemin dibine Michael. Gitmek istemiyorum, lütfen, sadece iki kelime. "
Dudaklarım bir şeyler söylemek istediğimi anladığında aralandılar. Beynimin doğru komutu vermesini istiyordum. Luke'un gitmesini istemiyordum, ona ihtiyacım vardı. Beni saran dokunuşlarına, nemli dudaklarına, kulaklarımı dolduran güzel kahkahalarına ihtiyacım vardı. Tüm benliğimle onu istiyordum. Adeta ona tapıyordum. Ama içimde bu duygulardan daha güçlü bir duygu daha vardı: Korku. Her seferinde onları bastırıyordu. Bu yüzden olsa gerek beynim dudaklarıma yanlış komutu verirken gözümden süzülen bir damla yaş yere damladı.
" Görüşürüz Luke. " bedeni bir saniye için baştan aşağı sarsıldıktan sonra gözlerini sıkıca yumarak derin bir nefes aldı. Gözlerini tekrar araladığında sadece bir kaç saniye gözlerimiz buluştu.
" Bay bay Michael. " topukları üzerinde dönerek kapıya doğru ilerledi ve hızla kapıdan çıktıktan sonra evi terketti. Pencereye ilerledikten sonra onun cadde boyunca koşarak uzaklaşmasını izledim. Onu bir sonraki izleyişimin yine bir camın arkasında olacağından ise habersizdim.
Pekala, bu size yılbaşı hediyem olsun diye bugün paylaşmak istedim.
Hepinize mutlu yıllar!
Final 1.8 olacak ve sanıyorum ki pazartesiye kadar finali yapmış olacağım. Lütfen üzülmeyin, gidin ve yeni yayınlamaya başladığım iki hikayeye bakın; Manhattan Stories ve insane :')')')' *yazar burada reklam yapıyor*
Ah, pekala, yorumlarınızı bekliyorum. Şu son bölümlerde beni yorumsuz bırakmayın ehe
Sizleri seviyorum muke shipperlar^^
