Bölüm 25: Sil Yavaş Yavaş.

23 7 10
                                    

multi:Savaş Ürdal🥺
KEYİFLİ OKUMALAAARRSSSS💃🏻💃🏻

•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•°•

ATEŞ'İN AĞZINDAN~

       "Ateş ve Afra, garip olaylar oluyor. Adam yüzünde biyolojik maskeyle geziyormuş, ondan yanınızda olsa bile tanıyamazmışsınız. Sabahtan beri hiçbir şekilde konuşmuyordu ama bir mucize oldu. Sadece ağzından bir cümle çıktı yani size bişeyler için yardımcı olur mu bilmiyorum ama. Dediği tek şey "Savaş Ürdal yaptırdı."
      
       Ne hissettiğimi bilmiyordum. Buna his mi deniyordu onu da bilmiyordum. Karnıma giren ağrı beni mahvetti. Savaş... Kaç yıl olmuştu onunla? 23 mü? Canımı yakan insanın, canım olması, daha da canımı yakmıştı. O an durdu herşey. Zaman, hayat hepsi. "Devrim komiser, benim yakın arkadaşım. Size onu getiririm, iyi geceler." Tonlamalarımı bile düzgün yapamazken adım atamamaya başladım. Arabaya binmiştik ama bindiğimizin farkında bile değildim. Bütün bilincimi herşeye, herkese kapatmıştım. "Ateş, iyi misin?" Başımı hafif salladım. Önce Afra, sonra ben kardeşlerimizi kaybetmiştik. Ne olacaksa olsun demek için bile çok yorgundum. Hızlı şekilde eve gittik. Montumu nereye fırlattığımı hatırlamıyorum bile. Koltuğa oturdum, öylece boş boş etrafa bakıyordum. Belli ki Afra korkmaya başlamıştı ama şu an ne yapacağım hakkında gram fikrim yoktu. "Allah kahretsin!" Her tarafı dağıtmaya başlamıştım. Afra'ya yaptıkları aklıma geldikçe onu öldürme isteğim kat kat artıyordu. O da ağlamaya başlamıştı. "Ateş lütfen korkuyorum!" Bulunduğumuz salon yetmemişti ve bir kaç odadaki eşyaları da dağıttıktan sonra Afra'nın bağırışıyla kendime geldim. "Ateş yeter korkutuyorsun beni!" Olduğu yere çöküp kalmıştı. Elleri kesilmişti. Kendi ellerimi saymıyordum bile. Cam vazoları ve masaları kırmaktan paramparça olmuştu. Yanına gidip saçını okşayacakken elimi uzattığım an yerinden sıçradı. "Güzelim? Niye korkuyorsun benden?" Sesim titremeyi de geçmiş, yokmuş gibi çıkıyordu. "Ateş korkutuyorsun beni." Gözlerim doluyken kendime hakim olmaya çalıştım. "Ama benden sakın korkma tamam mı? Ben değer verdiğim insanlara asla zarar veremem gerçekten. Korkma benden.. Çünkü buna dayanamam bilirsin." Korkmuyorum ki senden demesini beklesem de bu sefer diyemiyordu. Dese, kendine yalan söylemiş olurdu. "Özür dilerim Ateş." En sıkı şekilde sarılmıştı. Sarıldığı an tutamadığım hıçkırıklarım, başımı döndürüyordu. O sırada aklıma gelen sözler, herşeyin farkına varmamı sağladı; " Çok güzelsiniz de dikkat et. En tehlikelilerin, en yakınlarındır. Hayat küçük bir kumardır. Bu kumarı kaybettiğin an asıl gerçek hayat kavramı başlayacaktır..."
      
       O dağınık salonu bırakıp yukarı çıktık. Bir kedi gibi dizlerine kıvrıldım. Saçlarımı okşarken, gözlerimin uyuştuğuna emindim. Bu gece gidecektim ona. Kolundan tuttuğum gibi Devrim'in önüne fırlatacaktım. Zevkle izleyecektim hapise girmesini. "Afra, gidiyorum ben." Hızlı şekilde doğruldum ve elimi sıkı şekilde tuttu. "Nereye bu saatte?" Sinirle baktım. "O şerefsize!" Herşeye rağmen çok güzeldi. Gözleri... "Bende geleceğim. Hayır deme böyle bir şeyin olmayacağını biliyorsun." Dudağımın kenarına küçük bir öpücük kondurarak devam etti; "Biliyorsun ki benim yerim senin yanın..."

      Bitkin şekilde evden çıktık. Biliyordum ki onun yeri benim yanımdı, benim kalbimdi. Bu kadar şey arasında sadece ona tutunuyordum. O da sıkıca tutuyordu ellerimi. Abim... Afra'ya söyleyemediğim abim, kim bilir o dört duvar arasında neler yapıyordu? Neyse, o şu an düşüneceğim en son olaydı. Arabaya bindiğimizde o kanlı ellerle arabayı sürmeye başladım. Üstüm de kandı, ama umrumda değildi. Arabayı tam Savaş'ın evinin önüne geldiğimizde durdurdum. Sinirden mi üzüntüden mi bilmiyordum ama elim ayağım titriyordu. "Ateş dönelim istersen? Yarın da gelebiliriz iyi hissetmiyorsan?" Hayır anlamında başımı sağa sola salladım. Sakince kapıya doğru yürüdüm ve kapıyı çaldım. Açıldığında hala rol yapmaya devam ediyordu ve öldürmeme az kalmıştı. "Ateş iyi misin kardeşim ne bu hal? Afra ne oluyor?" Öksürdüm ve konuşmaya çalıştım. "Içeri geçebilir miyiz?" Kapının önünden çekildi ve bizim geçmemizi bekledi. İlk hedefim ağzını yüzünü dağıtmak, sonra da polise vermekti. Koltuğa oturduğumuz an Afra ne yapacağımı izliyordu. Hepimiz susuyorduk. "Ateş anlatsana niye bu saatte geldiniz buraya?" Allahım, öldürecektim! Yemin ediyorum onun bana öyle baktığını gördükçe öldürecektim. "Savaş. Benden sakladığın bir şey var mı?" Şaşırarak gözlerini bana çevirdi; "Ne?" Baya soruyordum anlaşılmayacak bir şey yoktu işte! Ama salağı oynuyordu. "Basbaya soruyorum Savaş. Var mı yok mu?" Var diyemiyordu, ama yokta diyemiyordu. Her türlü yanacaktı, bari bunda doğru söyleseydi. "Yok sanırım." Sakin olmalıydım. Afra yanımdaydı. Bunun için sakin olmalıydım. "Peki hiç yalan söyledin mi?" Kenara sıkışıyordu ve sıkıştıkça yalanlarıyla daha da belli ediyordu kendini. "Ateş niye bana bunları soruyorsun?" Çünkü nasıl bir herif olduğunu biliyorum Savaş Ürdal! "Hiç, öylesine soruyorum. Evet veya hayır demen yeterliydi ama sen bilirsin." Yine tırnaklarının kenarıyla oynamaya başlamıştı. Genelde her tedirgin olduğunda veya korktuğunda bunu yapıyordu. Küçüklüğünden beri değişmeyen bir kuraldı. "Ben sana hiç yalan söylemedim, senden de bir şey saklamıyorum!" Hâlâ inkar ediyordu. "İnkar etme artık Savaş!!" Daha fazla kendime hakim olamadım. Zaten öldürmem an meselesiydi. "Neyi inkar ediyorum ben açık konuşsana bi?!" Bağırışıyorduk ve korkunç bir hal almaya başlamıştı. Cinnet geçirmem an meselesiydi. O sırada yaptığım plan aklıma geldi ve yerime oturdum. "Ne? Ne diyorsun Savaş? Ya özür dilerim gerçekten bu aralar diken üstündeyim. Bu olan olaylar çok fazla gelmeye başladı. Dolanmaya çıkalım mı?" Başını salladı ve montunu aldı. O sırada Afra ne oluyor dermişçesine elimi sıktı ve gözlerimle merak etmemesini söyledim. Arabayı karakol yoluna doğru sürmeye başladım. "Nereye gidiyoruz kardeşim?" Seni teslim edeceğiz Savaş! "Şurada çok güzel bir yer var oraya. Ama ilk baş karakola uğrayacağız." Başını salladı ve önüne döndü. Afra çok üşümüş olmalı ki elleri titriyordu. "Güzelim? Üşüdün mü sen?" Birazcık anlamında kafasını salladı. Belli ki bu ortam da konuşmak istemiyordu. Karakola vardığımda büyük bir gurur ve öfke hissediyordum üzerimde. Bir kere bile vuramadan teslim etmek beni deli etse de haksız durumuna düşmemek için ona dokunamazdım. Üçümüz de girdik kapıdan. Çok gergindim ve tamamen hayal kırıklığı üzerime çökmüştü o an. Devrim polisin odasına kapıyı çalmadan girdim. "Ateş ne oldu hayırdır?" Son kez Savaş'ın yüzüne baktım ve konuşmaya devam ettim. "Sana Savaş Ürdal'ı getirdim Devrim Bey. Benden bu kadar, gerisi sende." Savaş tuhaf tuhaf yüzüme bakıyordu. "Ateş ne diyorsun sen?" Hafifçe tebessüm ettim ve son konuşmamızı sonlandırdım; "Bitti kardeşim. Buraya kadarmış..."

~~~~~~~~~~~~~~~~

vay be savaş buraya kadarmış aslanım cçmdşfmeşdmcşdmf kendin ettin kendin buldun hadi bakiiiiiiim yaaaaaaalllllaaaahhhh kardeşiiiimm
Ateş Afra'ya güzelim dedikçe kıskanıyorum  ya bananeeeee şcösşcmdşfmfö
neyse yine güzel bi bölüm oldu bombikler sondaydı dşeödşfm
iyi gclr arkdşlr😚😚😚
OKUDUKTAN SONRA OY VE YORUM ATMAYI UNUTMAAYIIN💃🏻❤

~YILDIZLARIN ÖTESİNDE~Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin