Fransa Kıyıları-1536
Babamın bana gönderdiği mektup üzerine at arabasıyla hemen yola çıktım.Mektupta mektup elime ulaşır ulaşmaz eve gelmem yazıyordu.Taşlı yolda bir ileri bir geri sallanırken ,midemde benimle beraber hareket ediyordu.Kusmam an meselesiydi.Elimde tuttuğum peçeteyi aceleyle ağzıma bastırarak kendimi engellemeye çalıştım.Bir yandanda babamın neden alelacele beni çağırdığını kafa yorarak mide bulantımı düşünmemeye çalışıyordum.
Annem öldüğünden beri babamın tek yaptığı kralın ona emrettiği komutanlık görevine daha da sıkı sıkıya bağlanmak olmuştu. İşkolik bir adamdan farkı yoktu.Tek derdi mesleği ve parasıydı. Onun için, bu evde hayalet gibiydim.On sekiz yaşıma gelene kadar türlü türlü eğitim ,sanat ,müzik,dans ,gibi alanlarda ders görmüştüm.Aynı diğer leydiler gibi.
Babamın dikkatini çekmek için türlü yaramazlıklara başvurmuş .Asi ve hırçın bir kız yeri geldiğinde söz dinlemeyen etrafi yakıp yıkan birisi olmuştum.Her kız çocuğun da olduğu gibi bende sadece babamdan beni görmesini istiyordum o kadar.
Öte yandan yaşım ilerledikçe benle evlenmek isteyen kişi sayısıda bir hayli artıyordu.
Ama babam için önemli olan damadın dolu cebiydi.Bana zengin bir koca bulmayı kendine görev kabul ettirmişti. Bunda hem komutan hem de bir dük olmanın getirdiği özgüvende vardı.Hiçbir damat adayını kabul etmiyor , kapının önünden geçmesine bile dahi izin vermiyordu.Benim ne düşündüğüm onun umrunda bile değildi.Herşey akşam yemeğinden sonra beni odasına çağırmasıyla değişmeye başladı. Kapıyı tıklatarak içeri girdiğimde, .Başı yine kağıtların arasına gömülüydü.
"Beni çağırmışsın baba"
Geldiğimden beri yüzüme bakmayı tenezzül bile etmemişti.Bana açıklamadan tek dediği şey
"Karina yarın şafak sökmeden manastıra gidiyorsun." demişti. Kafasını kaldırıp yüzüme dahi bakmamış önünde ki işlerle ilgilenmişti.
Hayatımı hep onun gurur duyabileceği bir kız olmak için çaba harcamıştım.Herşeyde en iyi olmak için gecemi gündüzüme katmıştım oysaki.Onunsa tek yaptığı beni bir çöp gibi başından atmak olmuştu .Soylu bir kız olarak babamın seçtiği adamla ailelerimizin karşılıklı çıkarı için evleneceğimin elbette farkındaydım.Ama manastıra gitmek,çok sevdiğim dadımdan ve çiçek bahçemden uzaklaşmam anlamına geliyordu.
Karşı çıkmamış kendi içimde bir iç savaş vermiştim.Ona karşı cevap olarak tek yaptığım kafamı sallayarak onaylamak olmuştu.Asi kızıyla baş edemeyince hemen postalamıştı demek ki .
Hızlı bir şekilde odama geçtiğimde yatağıma yatarak başımı yastığa gömmüş hıçkıra hıçkıra ağlamıştım.
İçinden geçen acı kalbimi ağrıtıyordu.Benim için yazılmış kader neden bu kadar kötü ve zalimceydi.Tanrının katında hangi buyük günahı işlemiş olabilirdimki.Yada neyin kefaretini ödüyordum.Ağlamaktan omuzlarım sarsılıyor,kendimden nefret ediyordum.
Yaşadığım bu durumda beni her zaman ki gibi teselli eden dadım Margaret olmuştu.Bana o zaman dediği şeyleri dün gibi iyi hatırlıyordum.Elleriyle yüzüme kavrayıp başımın dik durmasını sağlamış ve göz yaşlarımı parmaklarıyla silmişti.."Her zaman güçlü ol,dimdik ayakta dur bundan sonra kimseye boyun eğme benim menekşe gözlüm."
Bana her zaman menekşe gözlüm diye seslenirdi.Onun gözünde hala küçük sulugöz bir çocuktum ben.O ise benim olmayan annemdi.Söylediği kelimeler kafamın içinde yankı yapıyordu.Çünkü hayatımı bir kukla olarak yaşamıştım.Cesaretim var mıydı gerçekten.Yaşayarak anlayacaktım bu sorunun cevabını.
Başımı dadımın dizine yaslayarak konuşmaya başladım:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KORSANIN AŞKI
Historical FictionHayat acımasızdı bir bataklık gibi içine bir kez battın mı gün ışığını görmek sadece hayal gibi gelirdi bana.Kalenin duvarlarının arasında kaybolmuş ,günesi görmeyen bir çicek kadar solgun ve zayıftım.Küçük yaşımda annemi kaybetmem ve ardından gele...