Can Kırığı
James Arthur, Train Wreck
🔻
Cam kırıkları.
Ruha ulaşamayan ama battığında çoğu acıyı geçiren cam kırıkları. Kol ve dizlerde sayısız çizikler, geçmeyen acılar ve izleri.
Batan göğsümün üzerinde atan kalbim miydi yoksa emanet bir nefes mi bilemiyordum ama bileğimde atan nabzın neden olduğunu bilhassa görüyordum. Sol göğsümün üzerine değen belki cam değildi fakat orası da kırıktı.
Gri parkenin üzerine dağılmış farklı boyutlarda olan camlar toplanılmayı beklerken vazonun güzelliğinden bir eser kalmamıştı. Odaya giren herkesin ilk dikkatini çeken vazo şimdi kırıklar içerisindeydi, her ortamda dikkat çeken insanların bir yanlışında gözden kaybolması gibi.
Bileğime sürdüğüm kremi derim kısa bir sürede emmişti. Artık acımıyordu, alışmıştım. Çok sakar bir insandım, her gün en az iki defa düşme potansiyeline sahiptim. Vücudumda oluşan morlukları kim görse şiddete uğradığımı sanıyor ve bana acıyordu, onlara düştüğümü söylemiyordum. Alışmak kelimesi her ne kadar içimi acıtsada tepki göstermek benim için artık bir şey ifade etmiyordu.
"Kızım beni duyuyor musun?"
Annemin sesiyle kendime geldiğimde boş bakışlarım onu buldu. Düşüncelerim o kadar kalabalık yapmıştıki zihnimde kapının sesini dahi duymamıştım. Bu normaldi, bir şeye daldığımda sıyrılmam oldukça zor olurdu. "Bir şey mi oldu?" Cansız çıkan sesim annemin gülümsemesiyle hayat buldu.
"Kahvaltı hazır hadi beraber yiyelim." gülümseyerek bana bakmaya devam ederken gülümsemesinin sebebini anlamıştım. Bana bir şeyi nazikçe söylediğinde yapardım aksi takdirde hep dikine giderdim.
Beline kadar uzanan sarı saçlarını bugün yüne özenle taramıştı, uzun saçı çok severdi. Kahverengi gözleri her ne kadar yorgun olsada belli etmemek için her gülümsediğinde parlardı. Gözünün üzerine hafif bir far çekmiş ve bu onu daha genç göstermişti. Güldüğünde yanağında çıkan çukur belirginleşiyordu.
Üzerine giydiği siyah işlemeli elbise ona tam otururken diz kapağının hemen altında bitiyordu. Boyu benden oldukça uzun olduğu için her kıyafeti taşıyor ve güzel görünüyordu. Parmağında babamın ona aldığı oldukça iddialı bir yüzük vardı gözlerimin oraya gitmesiyle annem sahte bir şekilde öksürdü ve diğer eliyle yüzüğü kapattı.
"Birazdan gelirim." Söylediklerimle gülüşü solduğunda bakışlarımı kaçırdım ve camın üzerinde akşamdan kalan yağmur tanelerini izledim.
"Hizmetliye söylerim camları temizler kızım, hazırlan sen." Sisli bakışlarım onu bulduğunda ona böyle davranmamam gerektiğini düşünerek zoraki bir şekilde gülümsedim. Gözlerinde kırgınlığı ve anlayışı görebiliyordum, beni anlayabiliyordu.
"Peki anne." Anne cümlesini duyduğunda asılı kalan dudakları yukarı kıvrıldı. Kapıyı kapatarak odamdan çıktığında koridorda topuklu ayakkabılarının çıkardığı sesi duymamla dudaklarımı parmaklarımla düzelterek başımı cama yasladım. Telefonumu elime alarak sosyal medya hesabıma girecekken ekrana yansıyan bildirimle duraksadım. Parmaklarım ekran çubuğunu kaydırarak bildirime tıkladığında rahat bir nefes verdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SOLARİS
Tajemnica / ThrillerDöngü #1 Boşluk! Yaşadığım hayatın tam anlamıyla tanım bulmuş hali. Her şeyi öğrenmenin verdiği hazla omuzlarımı dikleştirdim. İplerini çözdüğümü sandığım bir oyunda kördüğüm atarak oyunun kartlarını yeniden dağıtmıştım. Bütün bu olanları çözmeye ça...