•••BİLEKLİK•••

6.9K 335 237
                                    


"Bakar mısınız?"

En uçtaki masada bir beyefendi elini kaldırmış bana bakıyordu. Bende seri adımlarla masaya yaklaştım.

"Hoş geldiniz." dedim memnun bir yüz ifadesi takınarak.

Bu mesleğimin bir gereğiydi. Hangi ruh halinde olursak olalım güler yüzlü olmamız gerekiyordu. Her ne kadar içimizde fırtınalar kopsa da...

"Hoş buldum."

"Buyurun ne istersiniz?"

"Ben bir çay alayım. Başka bir şey istemiyorum."

"Tamam hemen getiriyorum." deyip Yusuf Abiye siparişi söyledim. Siparişi hazırladığında siparişi alıp dikkatli bir şekilde masaya doğru adımladım. Masaya doğru yaklaştığımda beyefendinin bana dikkatli bir şekilde baktığını gördüm. Bu durumdan rahatsız olarak adımlarımı hızlandırdım. Masaya ulaştığımda "Afiyet olsun." diyerek çayı masaya bıraktım. Daha fazla bakışlara maruz kalmamak için arkaya dönmüş yürüyecekken arkamda bir ses duydum.

"Bilekliğiniz..."

Bilekliğim mi? Ne ara dikkatini çekmişti bilekliğim? Oysaki ışıltılı, kusursuzca yapılmış bir bileklik değildi. Beyaz boncuklarla dizdiğim, ortasına da mavi kelebek yerleştirdiğim bir bileklikti. Bana Bosna'yı, Bosna Savaşı'nı hatırlatan bilekliğim. Ne zor zamanlar geçirmişler. Burası bizim de yurdumuz diyerek direnmişler. Toplu toplu sizi silmek isterlerken, direnmekte geri durmamışsınız. Yaşlılar, erkekler, kadınlar, çocuklar, bebekler... Sağ yanağımda süzülen gözyaşımı sağ elimin tersiyle hızla silip sesin geldiği yöne döndüm.

"Bu bileklik sadece sizde mi var? Ya-a-ni..."

"Evet. Yani ben yapmıştım. Satın almadım."

Yüzüne anlamlandıramadığım bir hüzün kapladı. Anlayamadım. Soruyu sorma nedenini sormak için tam dudağımı aralamıştım ki cebinden çıkardığı beş lirayı masaya bırakıp hızlı adımlarla dışarı çıktı. Yaşadığım şaşkınlıkla gayri ihtiyari hâlâ bakışlarımı adamdan çekmemiştim. Dışarı çıktığında bir şey ararmış gibi etrafına baktı ve bakışlarını bir arabada sabitledi. Arabası olarak düşündüğüm arabaya ellerini yumruk yapmış bir şekilde sert adımlarla ilerliyordu. Arabaya ulaştığında kapıyı hızla açıp oturdu ve sert bir şekilde kapıyı kapattı. Başını iki kolunun arasına alarak direksiyona yaslandı. Sinirinin geçmesini bekliyordu anlaşılan. Ama neden? Bileklik...

"Pınar..."

"Hıı..."

"Kuzum iyi misin?"

Kafamı iki yana hızlı bir şekilde sallayarak arkamı döndüm. Duygu, ciddi bir yüz ifadesiyle yüzüme dikkatle bakıyordu. Az önceki durumumu düşünüp gözlerimi kapattım ve içimden "Estağfirullah" çektim. Ciddi ciddi adamı izlemiştim. Evet kasıtlı izlememiştim ama yine de huzursuzum işte...

Gözümü açtığımda Duygu aynı ifadeyle bana bakıyordu.

"Ş-şey... Dalmışım canım. Kusura bakma."

"Yok balım ne kusuru. İyiysen sıkıntı yok. Ha bu arada birazdan çıkacağız. Sen arkamdaki masayı toparla ben de sandalyeleri düzelteyim. Sonra çıkarız. Tamam mı?"

"Tamamdır." deyip göz kırptım. İçi çay dolu bardağı ve ücreti masadan alıp parayı kasaya, çay bardağını cafenin mutfağına bıraktım. Mutfaktan çıktığımda Duygu sandalyeleri düzenlemiş, hazır bir şekilde beni bekliyordu. Daha fazla bekletmemek için hazırlanıp tekrar yanına gittim.

Duyguyla yürürken bugünkü olanları düşünüyordum. Adamın duygu geçişleri çok tuhaftı. Anlamlandıramadım. Anlamak da istemiyorum. Ya da istiyor muyum? Bileklik... Ne var bileklikte? Hem ne demişti. "Bu bileklik sadece sizde mi var?" Allah Allah! Sonra kekelemesi. Bir şeyler saklarmış gibi. Söylemeye çekinirmiş gibi. Cevabımdan sonraki hüzünlü, ardından sinirli hâle ne demeli. Hiçbir şey boşuna değil. Elbet çıkar yakında kokusu...

Telefonumun çalmasıyla çantamdan telefonumu çıkardım. Telefonda yazan "Anneannemmm" yazısını görünce gülümseyerek açıp kulağıma götürdüm.

"Selamün Aleyküm Yavrum. Nasılsın? Müsaitsin de mi? Hay Allah! Ben de dayanamadım aradım. Özledim seni gözümün nuru."

"Aleyküm Selam Yufka Yüreklim. Elhamdülillah iyiyim. Sende iyisindir umarım. Müsaitim. Duyguyla yeni çıktım işten. Geliyorum. Bugün uzundu iş. Yarın öyle olmayacak. Üzme tatlı canını. Alınacak bir şey var mı? Gelirken alayım."

"Oyy kuzum. Sofrayı kurdum. Bir şeye ihtiyaç yok. Sağ salim gel yeter bana. Başka bir şey istemem."

"Tamam Sultanım. İnşallah yaklaşık on dakikaya oradayım. Allah'a emanet ol."

"Sende Allah'a emanet ol Yavrum."

Telefonu kapatıp çantama attım.

Canım anneannem benim. Güzel Yüreklim. Annem ile babamın ölümünden sonra hem anne hem baba oldu bana. Sadece o var hayatımda. Küçük bir evde yaşıyoruz. Her sabah baldan tatlı kahvaltıları benim vazgeçilmezim. İzin verdikçe kahvaltı hazırlamaya yardım ediyorum. İzin vermesi de çok zor. Kıyamıyor bana. "Sen yoruluyorsun zaten. Uğraşma bir de kahvaltı hazırlamaya." diyor. Akşam da hâliyle anneannem yapıyor. Ancak yemek yenildikten sonra tatlı yapıyorum. Anneannem muhallebili tatlıları çok sever de 😊

"Allah'a emanet ol canım. Yarın görüşürüz inşallah."

"Sende Allah'a emanet ol tatlım. Görüşürüz inşallah." deyip sarıldık birbirimize. Yolumuz ayrılmıştı. Şimdi eve dört beş dakika falan yürümem gerekiyordu. Biraz hızlansam fena olmazdı herhalde 😉

Eve doğru hızlı hızlı yürümeye başladım. Hızlı adımlarla eve doğru yürürken ani frenle irkildim. Ne yapacağımı bilemez hâlde kalırken iki bileğimden hızla çekildim. Aman Allahım! Neler oluyor? Bileklerimdeki ellere bakmadan içime öküz oturdu. Umarım düşündüğüm değildir.

"İyi misiniz?"

Korktuğum başıma geldi. Şaşkınlığın etkisinden kurtulup hızla kollarımı çektim. Kollarımı çekmemle sağ kolumdaki bilekliğim dağılmış hâlde yere düştü. Beyaz boncukları yerde seksek oynarken, mavi kelebek karşımdaki adamın ayak ucuna düştü. Donmuş hâlde yere bakarken konuşan yine karşımdaki adam olmuştu.

"Ben özür d-dilerim. Araba çarpacaktı. Tutmak zorundaydım."

Kafa sallayarak iki üç adım gerileyip yerdeki boncukları hızla toplamaya başladım. En son kelebek kaldığında tereddüt etsem de hızla alıp ayağa kalktığımda onun yüzüyle karşı karşıya geldim. Şaşkın hâlde yüzüme bakıyordu. Aman Allahım! Bu o adam! Hemen yüzümü çevirip hızlı adımlarla oradan ayrıldım.

Eve geldiğimde derin derin nefes aldım. Anneannemi telaşlandırmak istemezdim. Kendime geldiğime kanaat getirince kapıyı tıklattım. Anneannemin yüzünü görmemle bütün stresim uçup gitmişti. Nur yüzlüm benim. Adı gibi...
.
.
.

"Yavrum ben yatıyorum. Allah rahatlık versin."

"Sana da Allah rahatlık versin anneannem. Bende odama geçiyorum." deyip yanaklarından öptüm. Memnun olmuş bir şekilde odasına geçerken gülümsememe engel olamadım.

Selamün Aleyküm. Bu benim yeni çalışmam. Yorumlarınızı bekliyorum🌼 Allah'a emanet olun. Kendinize iyi bakın. 🌹

~11 Temmuz 1995 Srebrenitsa Katliamı 🕊️~

PINARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin