Odama geçip yatağıma kurulmuştum. Yatağımın yanındaki komodinin üstünde duran telefonumu alıp "ne var ne yok" diye bakmaya başladım. Her akşam yatmadan önce yaptığım gibi. Gün içinde doğru düzgün elime almadığım için ancak yatmadan önce bakabiliyordum telefonuma. Şöyle bir haberlere göz gezdirdikten sonra mesaj gelmediğine kanaat getirip telefon kilidini kapattım ve komodinin üzerine bıraktım. Sanki bir şey eksikti. "Ah" deyip sağ elimin içiyle alnıma vurdum. Sabah namazı için alarm kurmayı unutmuştum. Hemen alarm kurup eski halime döndükten sonra sağıma dönüp uyumak için gözlerimi kapattım.Öğlen güneşi ile aydınlanan küçük salonumuz çok tatlı gözüküyordu. Anneannem her zamanki kanepesine oturmuş, fasulye kırıyordu. Hızlı adımlarla yanına ulaşıp sol yanağını kokusunu içime çekerek öptüm. Mis kokulum benim. Ani hareketime irkilerek sağ elini kalbinin üstüne koyup "Yavrum öyle ses sedasız gelinilir mi? Korktum vallahi." diyerek gülmeye başladı. Bende bu tatlı hâline dayanayıp gülmeye başladım. İçimden "En iyisi bunu bir daha tekrarlamamak. Anneannemin kalbi zayıf. Ani tepkiler vermemem gerek." diyerek anneannemin fasulye kırmasına katıldım.
Canım anneannem. Yufka yüreğiyle insanları kıramaz da fasulyeleri çok güzel kırar. Maaşallah el alışkanlığıyla benim iki kırdığımı o beş kırıyor. Hızına yetişemiyorum vallahi.
Anneanneme bakmış gülümserken ortalık birden kararmıştı. Anneanneme baktığımda yerinde yoktu. Hızla ayağa kalkıp etrafı turladım. Bir taraftan "Anneanne" diye bağırıyordum. Endişe ve korku içime hücum ettiğinde gözlerimden akan yaşlara engel olamadım. Etrafı turlarken ayağımın altında sert bir şey hissettim. İki elimin tersiyle gözlerimi hızla silip yere baktım. B-bu bilekliğim...
Terlemiş hâlde yatağımdan sıçradım. Aman Allahım! Hayrolsun...
Olanların etkisiyle hızla anneannemin odasına gittim. Yavaşça kapısını açtım. Allah'a şükürler olsun yatağında yatıyordu. İçeriye sessiz bir şekilde adımladım. Elimin içiyle nefesini hissetmeye çalıştım. Nefesini hissettiğimde derin bir nefes alıp verdim. Çok korkmuştum. Odadan çıkıp mutfağa gittim. Bir bardak su içsem iyi olacaktı. Suyumu içip odama doğru yol alırken bir taraftan da rüyamı düşünüyordum.
Başlarda ortamın aydınlık olup sonra kararması ve bileklik. B-bileklik. Ben onu tamamen unuttum. Adımlarımı hızlandırıp odama girdim. Masamın üzerindeki çantamı elime alıp karıştırmaya başladım. Evet dağılan bilekliğim burada.
1,2,3,4,5...9,10. Eee 11. boncuk nerede? Biraz daha karıştırdığımda mavi kelebeği bulmuştum. Son boncuğu bulamamanın stresiyle çantamı yere döktüm. Aradım, aradım, aradım ama yoktu. En son aramayı bırakıp çantamı toparladım. Boncukların ve kelebeğin yere düştüğünü hatırlayarak ıslak mendille güzelce sildim. Sahi yere düşmüştü. Telaşla boncukları toplarken birini unutmuş olabilirim...
Ezanın sesiyle bilekliği düşünmeyi bırakıp ezanı dinlemeye başladım. Şükürler olsun Allahım...
.
.
.Anneannemle namazımızı kılmış, Kur'ân-ı Kerim okuyup anlamı hakkında konuşmuş, kahvaltı hazırlıyorduk. Kahvaltılıkları masaya dizerken anneannem de haşlanmış patatesleri soyuyordu. Onun bu hâline gülümsemeden edemedim. Her şey hazır olduğunda kahvaltımızı yapmaya başladık.
"Kızım işten dönüşte bir paket süt alıver olur mu? Evde süt kalmamış. Hem bana şu son yaptığın tatlıdan yaparsın. Hı?"
O nasıl bir bakış. Bu tatlılıkla bir de tatlı istiyor. Şekerparem benim ya...
"Tamam alırım canımın içi. Manolyadan bahsediyorsun de mi?"
"Ha ondan yavrum. Çok hoşuma gidiyor o tatlı. Canım çok çekti de. Yaparsın de mi yavrum?"
"Sen istersin de yapmaz mıyım? İnşallah akşam yaparım yeriz Sultanım."
"Oyy kuzum. Sağolasın, eksik olmayasın. İnşallah."
"Sen de eksik olmayasın anneannem."
Kahvaltımızı bitirmiş, anneannemin izin verdiği kadarıyla toplamaya yardım etmiştim. Anneannemin hayır duasını alarak vedalaşıp evden ayrıldım.
Daha vakit olduğu için yavaş yavaş cafeye doğru ilerliyordum. Her ne kadar anneannemin yanında içimdeki sıkıntıyı unutsam da tek başına kaldığımda anlayamadığım bir şekilde içimi acıtıyordu. Gördüğüm rüya içime bir acı bırakmıştı. Tuhaf bir acı... Sanki daha önceden tattırılmış bir acı gibiydi. Aklıma gelen şeyle kafamı iki yana hızlı bir şekilde salladım.
O adam haklı olamazdı değil mi? Aklından geçenlerin ardındaki ben olamazdım değil mi? Hüznüne karşılık gelen, acım olamazdı öyle değil mi? Sahi neden göz yaşlarım firar ediyordu gözlerimden? Neden kaçırıyorlardı beni benden?
.
.
.Arıyorum, arıyorum, arıyorum... Saatime baktığımda yaklaşık on dakikadır bilekliğimin parçasını bulamadığımı farkettim. Hayırlısı artık. Sahi ne güzeldir elinden geleni yaptıktan sonra Sevgiliye bırakmak. Kocaman bir gülümseme yayıldı yüzüme. Birkez daha emin oldum Rabbime...
.
.
."Pınar ne kadar kalabalık oldu değil mi?"
"Evet Duygu. Ben ilk defa böyle görüyorum burayı."
"Al benden de o kadar. Neyse müşterileri bekletmeyelim."
"Haklısın. Allah yardımcımız olsun." 🙂"Amin." 🙂
Müşterilere bakmaktan zamanın nasıl geçtiğini anlayamamıştım bile. Ne bereketli bir gündü böyle. En güzeli de insanların memnun bir şekilde ayrılmalarıydı hiç şüphesiz. Bugün diğer günlere göre daha erken çıkacaktık. Ve çıkma saati gelmişti. Duyguyla hazırlanıp cafeden çıktık. Üzerimizde yoğun bir yorgunluk vardı. Bugünümüze şükürler olsun.
Bir an aklıma tatlı anneannemin kahvaltıda tatlı için süt almamı istediği geldi. Anneannemin ağzı tatlanmasın mı? 😉 Haydi Pınar marş marş, istikamet markete. 😊 Duyguyla vedalaşıp marketin yoluna koyuldum. Bu kez daha dikkatli olmaya çalışıyordum.
"Hanımefendi..." Bu ses...
Selamün Aleyküm. Yorumlarınızı bekliyorum🌼 Allah'a emanet olun. Kendinize dikkat edin. 😊🌹
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PINAR
SpiritualTamamlandı✓ "Bu bileklik sadece sizde mi var? Ya-a-ni..." "Evet. Yani ben yapmıştım. Satın almadım." Yüzüne anlamlandıramadığım bir hüzün kapladı. Anlayamadım. Soruyu sorma nedenini sormak için tam dudağımı aralamıştım ki cebinden çıkardığı beş lira...