MaviGri-Altüst Olmuşum
**Keyifli Okumalar**
İnsanoğlu en çok kaçtığı ile sınanırken, korktuğunu yaşamadan ölmezmiş.
''Ne yapmayı düşünüyorsun?''
Ateş, ona soru soran Tarık'a baktığında bugün daha iyi olması içini rahatlatıyordu. Geçmişten gelen bu karanlığa onu dahil ettiği için kendine kızsa da artık çok geç olduğunu da biliyordu.
''Efsun'u o adamdan uzak tutmam gerekiyor. Sadece onu değil, hepinizi.'' Bulunduğu durumdan bir hayli rahatsızlık duysa da başka bir çözüm yolu yoktu.
''Ne söyleyeceksin? Ona gerçekleri anlatacak mısın?''
İçinde filizlenen his tüm vücudunu kaplamak üzereydi. Korkarsa kaybederdi. Biliyordu. Bu onun yaşam felsefesiydi. Ama Efsuna zarar gelmemesi için en uygun yolu biran önce bulması gerekiyordu. Çalan telefonun sesi ile düşüncelerini tozlu raflara, kısa bir süreliğine kaldırdı. Arayana baktığında kaşlarını çattı.
''Neden bakmıyorsun? Yanlış yapıyorsun. Şuan onu kendinden uzak tutman yanlış olur. Birde bu durumdayken.''
Koray'ın söylediklerinin doğru olduğunu biliyordu Ateş, ama bu olanları Efsun'a anlattığında onu kaybetmekten korkuyordu.
''Ben gidiyorum. Yüz yüze konuşacağım.'' Tarık ve Koray sıkıntıyla nefes alıp verdiler. İkisi de bu masalın sonunun mutlu bitmeyeceğini biliyorlardı. Bildikleri bir diğer gerçekte Ateş'e engel olamayacak olmalarıydı.
****
Ateş, betondan daha ağırlaşmış olan kalbinin sesini susturmaya çalışırken zile bastı. Çalan zil sesinden sonra derin bir nefes aldı. Birkaç dakika sonra kapı açıldığında denizin en kuytularında saklanmış inciyi andıran mavi gözler karşıladı onu. Onu gördüğü an omuzlarındaki yükler tek tek vücudundan aşağı kendilerini atarak intihar etmeye başlamışlardı. Sadece yüzünü görmek bile Ateşi öylesine rahatlatıyordu ki onu alıp benliğine hapsedip orada kalmasını istiyordu.
''Konuşmamız gerekiyor.''
Efsun'un gülen yüzü Ateş'i görmesiyle yerini hüzüne bıraktı. Kalbine bir ok atılmış da kalbi kan ağlıyormuş gibi hissediyordu. Genzi yanmaya başladığında gözlerinde ki arsız yaşlar yerinde durmuyor, kendilerini dışarı bırakmak için çırpınıyorlardı. Ondan özür dilemesini dahi beklemiyordu. Tek istediği kollarının arasındaki yerini almaktı ama Ateş, onunla buz gibi konuşmaya devam ediyordu. O gece olduğu gibi.
Birlikte bahçede bulunan çardağa geçtiklerinde söze nereden başlayacağını bilmiyor, Efsun'a yalan söylemek istemiyordu. Ama doğruları söylerse bir daha bu gözler ve eşi benzeri olmayan bu koku onunla olmayacaktı. Düşüncelerinin bencilce olduğunu bilse de çok geçti artık. Yıllardır önünde duran karanlık, dipsiz kuyunun yanında tek değildi. Efsun'u istemeden de olsa o kuyunun başına sürüklemişti. Ya beraber karanlığından dibi görülmeyen, dipsiz kuyunun içine düşeceklerdi. Ya da el ele o kuyunun üstünü sonsuza kadar kapatacaklardı.
''Efsun, artık burada kalamazsın.'' Konuyu saptırmadan düşüncelerini dile getirmişti. Vakit yoktu. Ne kadar erken o kadar iyiydi.
Ateş'in dudaklarından dökülen cümleyle Efsun'un kaşları çatıldı. hiç bir açıklama yapma gereği duymadan dün apar topar yanından ayrılmıştı. Şimdi, kendi evinde kalamayacağını söylemesine şaşırmıştı.
''Anlamadım!'' dedi, karşısında ona boş gözlerle bakan Ateş'e.
''Beni vuran adamlar, intikam almak için iki gün önce Tarık'ı yaraladılar.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ATEŞ İLE KELEBEĞİN DANSI (DELS)
Чиклит"Sen, benim hiç bilmediğim geçmişim, yaşamaktan korktuğum geleceğimsin." *Ateş ile Kelebeğin Dansı isimli ilk kitaptır. Kitaplarımın tüm hakları saklıdır, çalınma veyahut kopyalanması durumunda yasal işlemler başlatılacaktır. Yayınlanma Tarihi: 02...