¤¤¤
Maeve elindeki neredeyse on tane dosyayla düşmemeye çalışarak yürüyordu. Haddinden yüksek topukluları kaygan zeminde kayınca yere kapaklanmamak için büyük bir çaba sarf etti.
"Aptal adam."dedi tekrardan. Hemen arkasında duran Clend dosyalardan birkaçını yardım için aldı. "Söylenme artık Maeve."
"İstersen kayıtları sen düzenle."dedi aksi bir şekilde Maeve.
"Yardım ediyorum ya sana."
Maeve tam bir şey demek için ağzını açmıştı ki hemen yanlarından geçen bir çocuğa gözü takıldı. Eskilerden tanıdığı birine o kadar benziyordu ki genç kadının ağzı açık kaldı.
En fazla on altısında görünen çocuk hızlı adımlarla ilerliyordu ki Maeve butün dosyaları Clend'in üzerine adeta yıktıktan sonra çocuğun peşine takıldı.
"Hey."dedi biraz yüksek bir sesle. Saçları bir koyun postundan hallice olan çocuk ona doğru döndü. Gözlüklerinin arkasındaki yeşil gözlerini ona sabitlemişti. "Sizi tanıyor muyum..." dedi, sesi sonlara doğru yok olurken.
Maeve hızlı adımlarla ilerleyip genç Harry Potter'ın tam karşısında durdu. Saçları, vücüt yapısı,yüz hatları o kadar James Potter'a benziyordu ki insan istemeden yıllar önce ölmüş olan adamın hemen karşısında olduğunu zannediyordu. Ama onu babasından ayıran yeşil gözleri vardı. Bir de karman çorman saçları arasından belli belirsiz görünen yara izi...
"Sen Harry Potter'sın."
Harry bu cümleyi daha önce binlerce defa duymuş olmanın verdiği hisle omuzları düştü. "Bakın gerçekten şu an hiç müsait değilim. İyi günler."
Maeve çocuğun arkasından bağırdı. "Babanı tanıyordum."
Harry çabucak arkasını döndü. Kaşlarını çatmış karşısındaki kadına bakıyordu. Maeve açıklamaya başladı. "Yani annen ve o benden üç yaş büyüktü ama tanıyordum. Sana pek diyecek bir şeyim yok ama annen ile baban yanında olsaydı seninle gurur duyarlardı."
Harry'nin yüzünde hüzünlü bir gülümseme oluştu. "Teşekkür ederim ve tekrardan iyi günler." dedi hafifçe.
Maeve de ona kafasını sallayarak cevap verdi. Çocuk hemen gittikten sonra yanında Clend belirdi. "Kimdi o?"
"Hiç kimse."dedi Maeve daldığı yerden çıkarak. "Bu arada kehanetleri düzenlemeye nereye gideceğiz?"
Clend ona yolu gösterirken Maeve'in gözü bir şeye takıldı. "Şu perde."dedi yavaşça. "Sirius Black'in arkasına düştüğü perde mi?"
Clend kaşlarını çatarak yanıtladı. "Evet."dedi. "Aslında ölüm yiyen değilmiş biliyorsun değil mi? On iki yıl boşuna yatmış."
Maeve'in kaşları havaya kalktı. Bunu Sihir Bakanının açıklamasıyla zetn duymuştu. "Okulda da öyle bir çocuk olmadığı belliydi."
"Aynı dönemde mi okudunuz siz? Ve sen Hogwarts'a mı gittin?"
"Hayır benden üç yaş büyüktü. "dedi Maeve. "Ama tanırdım. Bir grupları vardı. O ve Potter ertesi gün bir daha yaşamayacakmış gibi eğlenirlerdi. Arada da Lupin tabii ki."
"Sen Hogwarts'a gitmişsin ve benim daha yeni haberim oluyor."
Maeve kaşlarını çatarak yanındaki adama döndü. "Tabii ki de gittim Clend. Başka nereye gidecektim?"
Clend omuzlarını silkti. "Kanadalı olduğun için orada falan eğitim gördüğünü sanmıştım."
Ama Maeve'in dikkati çoktan dağılmış, Clend'i dinlemiyordu bile. "Perdenin arkasına düşen nasıl ölüyor Clend?"
Clend'in göğsü gururla kabardı. "Şanslısın ki bunun hakkında bir şeyler biliyorum. Perdenin arkası normal dünya gibi değil Maeve. Sanırım arkasına düştüğünde hemen ölmüyorsun. Yavaş ve acılı bir şekilde ruhun soluyor. Sonunda da ölüyorsun işte."
Maeve heyecanla Clend'e döndü. "O süre boyunca peki?"
"Ne?".
"Yaşadığın süre boyunca Clend sana ne oluyor?"
"Bilemiyorum."dedi Clend, oldukça kafası karışmış görünüyordu. "Sanırım acı çekiyorsun. Zaten yaşadığın süre çok az Maeve."
Ya yaşanılan süre çok olursa gibi saçma ihtimalleri düşünmeye başlamıştı ki Maeve tekrardan sordu. "Diyelim ki günlerce yaşadın Clend, acıkmak ya da onun gibi temel ihtiyaçlar yok mu?"
Clend artık bu sorulardan oldukça sıkılmış olacak ki "Orayı bizim dünyamızla bir tutma Maeve." dedi iç çekerek. "İnsani ihtiyaçlar olduğunu sanmıyorum."
Maeve kafasını salladı. Dosyaları alarak ilerlemeye başladılar. Kapısı açık bir odaya girdiklerine Clend elindeki dosyaları masaya döktü. Hemen sonrasında Maeve ondan yardım istemeden önce işleri olduğunu geveleyip Esrar Dairesini terk etti.
Tülü göremese bile Maeve çok yakında olduğunu biliyordu. Oraya düşen birinin belki de acı çekerek hâlâ yaşadığı düşüncesi onu ürpertmişti. Kehanet dosyalarına bakmak bile istemediği için hemen yanında duran keman çantasını kaptı.
İçindeki kemanı çıkardıktan sonra birkaç hüzün dolu notayı çalmaya başladı.
¤¤¤
¤¤¤
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Forgotten | Sirius Black
FanfictionSirius Black tülün arkasına düştüğünde hâlâ yaşayabildiğine fazlasıyla sevinmişti. Ama orada geçirdiği günler artarken bu sevinç, kırgınlığa ve hüzne dönüştü. En sonunda da bir umutsuzluk kapladı içini. Ta ki tülün diğer tarafından gelen keman notal...