28 Eylül 2015
Ruhum odadaki sessizlik adına örülmüş duvarlara kendini çarpıp duruyordu. Dilim tıpkı bir mızrak gibi damaklarımı deliyor, tedirgince hareket ediyordu ağzımın içinde. Kafamda dönen çarkların sesleri bedenimi uyuşturmuştu, sakin hissediyordum ama aslında bir şahin gibi tetikteydim.
Yeni bir seneye başlıyordum, geçmişimdeki hataların en hafif cezası sanırım buydu. En yakın arkadaşlarımdan, alıştığım ve bildiğim çevremden uzak kalmak. Çocukluğuma uzunca bir çizik atıp defteri tamamen kapattırmışlardı ve beni bir karmaşanın içine itmişlerdi. Şimdi kalbimin en ücra köşesinde ben ve çocukluğum yalnızdı.
"Söyleyeceklerim bu kadar, Cemre. Seninle bu konu hakkında daha önce konuşmuştuk. Düzene ayak uyduracaksın, her istediğini yapmak yok. Burası son çaren, anlıyorsun değil mi?"
"Son çare? Koskoca İstanbul burası, başka okul mu yok?"
Tahminimce 40 en fazla 45 yaşlarındaki okul müdürü bana saatlerdir daha önce de anlattığı şeyleri tekrarlayıp duruyordu. Oysa dün sabah bu konuyu konuşmuştuk. Okul açılmadan bir hafta önce ve yazın ortasında da. Defalarca ailemle ve benimle konuşmuştu, sıkılmamış mıydı? Burada neden olduğumu ikimiz de biliyorduk.
Birbirine kavuşturup masaya koyduğu ellerini daha çok sıktı ve gülümseyerek oturduğu yerde bedenini dikleştirdi.
Tanrım, işte geliyordu. O saçma kendini ve okulu öven yere göre sığdırılamayan cümleleri duymak istemiyordum."Ah, pekala! Okula uyum sağlayacağım, kavga etmeyeceğim ve derslerden kaçmayacağım. Çünkü burası çok iyi bir okul ve mezun olmama iki sene var. Bu iki sene içerisinde başıma bir sürü olay gelebilir ve bu olaylar eğitim imkanımı, beraberinde hayatımı kötüye sürükleyebilir değil mi? Evet, kesinlikle dinledim ve anladım. Güzel kalın, derse girmem gerek." Defalarca kez aldığım derslere.
Uzun konuşmanın verdiği susuzluk hissiyle dudaklarımı birbirine bastırdım ve derin bir nefes aldım. Çantamı koluma taktım gülümseyerek, oturduğum koltuktan bir çırpıda kalktım.
Kapıya doğru ilerlerken bir elimle siyah saçlarımı düzeltip diğer elimle kapıyı açtım. Derin nefesler alıp veriyordum, bütün bu resmi konuşmalar beni bunaltıyordu. Şimdi olmak istediğim yerde ve olmak istediğim kişinin yanında olsaydım, hiçbir şey böyle sıkıcı gelmezdi. Kalbimde yükselen huzursuzluk, aldığım hasar ile patlak vermişti sanki. Ne olduğunu anlayamadan adımlarım beni geriye götürdü ve ufak çaplı bir şoktan sonra yeniden nefes alabildiğimi hissettim. Gözlerim etrafta suçlayacak bir kan arayışına girmişti ki öyle yakınımdan bir ses, ürküttü kalbimi.
"Dikkat et."
Şaşkınlıkla yüzüme anlamsız bakışlar atan çocuğu incelemeye başladı gözlerim. Siyaha yakın koyu kahverengi saçları, yeşilin cennet güneşinden çalınmış kadar güzel gözleri vardı. Beyaz teninin üzerinde bir sanatçının kalemi gezinmiş gibiydi. Biçimli kaşları çatıldı ve gözlerini gözlerime dikti. Birkaç saniyelik şoktan sonra bakışlarımı başka yöne çevirdim ve olduğum yerde kıpırdandım.
"Ne? Bana mı söyledin?"
Yüzümü yeniden yüzüne çevirdiğimde sıcak bir gülümseme dokundu dudaklarına. Kolunu omzumun üzerinden uzatıp yarı açık kalan müdür odasının kapısını kapattı. Boyunun ne kadar uzun olduğunu fark ettim. Ona çok aşağıdan bakıyormuş gibi hissediyordum.
"Burada senden başka biri var mı?" diyerek ellerini ceplerine koydu ve etrafına baktı. Sessizce beliren alaycı tavrı bakışlarına bulanmış ve gözlerime kadar uzanmıştı. Mimikleri bende gördüğü bir şeyle dalga geçiyordu. Bu yüz bana eskittiğim birkaç defterin ilk sayfalarını hatırlattı. Sanki tuttuğum ilk günlüğüme bu yeşil gözleri yazmış gibi kıpırdandı göğsümdeki küçük çocuk. Onda tanıdığım bir şey vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGARIN ATEŞİ
Teen FictionEş kutuplar birbirini iter kuralının bozgun hikayesi. Yalnızlığı ve günahı kanına katmış damarları soluklu bir kadına, kirpikleri öpülesi zehirli bir adam bahşedildi. Zehirli adam, yeşil cennetine ateşin kucakladığı okyanusları kabul etti. Kadın k...