6 Ekim 2015
Cennetin ağırladığı sabahın altısı çökmüştü üzerime. Altı kadeh kırmızının altı kadeh beyazla çarpışması mıydı bu, beyazın kırmızıya ne çok yakıştığı mıydı? Ne sabahın bir cevabı vardı buna ne de benim, güneş aynasını bana çevirdiğinde gördüklerim beyaz ve siyahın eşsiz güzelliğiydi. Beyaz çarşafların içinde kıyafetlerimin bir kısmı üzerimde uzanıyordum. Beynim uyuşmuştu, ne gördüğümü unutmuş gibiydi. Unutmalıydı.
Yataktan kalktığımda eteğim üzerimde değildi. Tişörtümü çekiştirerek üzerimi düzelttim ve gözlerimi etrafta gezdirerek odayı inceledim. Bu odada lanet bir banyo olması gerekmez miydi?
Bembeyaz odanın sağ tarafı tamamen camdı ve manzarayı zaten çok iyi biliyordum. Burası ona aitti. Sol taraftaki kapıyı açarak banyoya girdim. Aynadaki yansımam benim aksime yorgun görünüyordu, ben yorgun hissetmiyordum. Makyajımı çıkarmadan uyuduğum için gözlerimin altı simsiyahtı. Önce ellerimi yıkayarak rafları karıştırmaya başladım ve bulduğum bir yüz yıkama jeliyle yüzümü yıkadım, olabildiği kadar temizledim göz makyajımı. Artık daha az yorgun görünüyordum.
Soğuk sudan dolayı dudaklarım kıpkırmızı olmuştu. Beyaz ile kırmızının uyumu, bana da en az onun kadar yakışmıştı. Ellerimi lavabonun kenarlarına yasladım gözlerimi kapatarak ve o geceye döndüm yeniden.
***
Midemde ne varsa zemine boşalttıktan sonra elinde tuttuğu tişörtünü bana uzattı."İyi misin?"
Elimle ittirip duvardan destek alarak vücudumu dikleştirdim ve bakışlarımı yüzüne çevirdim. Beyaz teni loş koridorda parıldıyordu. Omuzları, göğsü, boynu ve yüzü. Az önce yaptığı şeyden olsa gerek, teninin aksine dudakları ıslak ve kırmızıydı.
"Sana diyorum, iyi misin?"
Şu durumda bile aramıza koyduğu o koca duvara gözlerimi diktim, ruhum yavaşça devirdi onları. Koridorun diğer ucundan bana yaklaşan kişiyi seçemiyordum ama beyaz gömleği onu ele veriyordu. Önümde durduğunda görüntü artık daha netti, bu kapıda bana gülümseyen adamdı.
"Cemre Hanım, iyi misiniz?"
Elindeki beyaz havluyu ve su şişesini bana uzattı. "Üzgünüm, yeni haberimiz oldu."
"Teşekkürler," diyerek elindeki havluyu aldım ve dudaklarıma bastırdım. Daha sonra suyu içtim, bu daha da mide bulandırıcıydı.
Bakışlarım Rüzgar ve adam arasında gidip geliyordu. Adam neredeyse Rüzgar'a hiç bakmıyordu, Rüzgar ise bakışlarını bir an olsun üzerinden çekmemişti.
"Bu size," diyerek elindeki telefonu bana uzattı. Telefon çoktan açılmıştı ve ben hattın diğer ucundaki kişiyi biliyordum. Telefonu ağır hareketlerle kulağıma yerleştirdim ve konuşmasını bekledim.
"Onunla git, sabah konuşacağız istediğin gibi."
Hiçbir şey söylemeden telefonu kapattım ve adama geri uzattım. "Burada bir yere mi," diye sordum. Başını olumsuz anlamda iki yana salladı. Elini uzatarak geldiği yönü işaret etti. Önünde ilerlemeye başlamadan hemen önce omzumun üstünden Rüzgar'a baktım. Sağ yanını duvara yaslamış çatık kaşlarıyla bana bakıyordu. Önüme döndüğümde artık o bakışlar sırtımdaydı.
***
Gözlerimi açtığımda aynadaki yansıma artık sadece bana ait değildi. Hemen arkamda dikkatli bakışlarıyla aynadan beni izliyordu. Üzerinde beyaz bir gömlek vardı ve düğmeleri açıktı. Bakışlarımı gömleğin açık bıraktığı göğsünde ve karnında gezdirdim. Göğsüyle karın kaslarının hemen arasında uzunca kırmızı bir tırnak izi vardı. Alayla karışık gülümseyerek "Harika," dedim. Onun gözlerini buldu gözlerim ve zindanlarına girerek sessizliğe vurulmuş mührü parçalara ayırdım. "Yeni pati izlerin sana yakışmış."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RÜZGARIN ATEŞİ
Teen FictionEş kutuplar birbirini iter kuralının bozgun hikayesi. Yalnızlığı ve günahı kanına katmış damarları soluklu bir kadına, kirpikleri öpülesi zehirli bir adam bahşedildi. Zehirli adam, yeşil cennetine ateşin kucakladığı okyanusları kabul etti. Kadın k...