''Pekala,'' diye mırıldandı Minho, ''İpuçlarını tablete geçirelim.'' Luhan'la beraber masasında çalışırlarken polis merkezi oldukça sakindi.
Sarışın olan çantasındaki bilgisayara uzanırken derin bir nefes aldı. Chanyeol'ün şu anda şüpheli durumda olması onun için kötü bir şeydi, bu onu geriyordu. Tek bir Yunanca sözcük, bütün okları ona çeviremezdi, değil mi?
''Buyur,'' dedi Luhan, bilgisayarı Minho'ya uzatarak. Kahverengi saçlı çocuk gülümseyip bilgisayarı aldı.
''Şimdi, bana tek tek ipuçlarını söyle.''
Luhan hafifçe kıkırdadı. ''Aslında elimde yalnızca bir ipucu var, Minho.''
''Neymiş o?''
Minho heyecanla sorduğunda Luhan ellerini masanın üstüne koydu, tırnaklarını tıngırdatırken diğeri hala onu izliyordu.
''Katil, Gürcüce ve Yunanca biliyor,'' diye mırıldandı sarışın çocuk kafasını kaldırıp. Bunu duyan Minho kıkırdadı, Luhan dedektif değil; polisti. Böyle ipuçlarını kaçırması oldukça normaldi.
''Aslına bakarsan,'' dedi elini masasındaki kahve kupasına götürerek, ''Elinde bir tane bile ipucu yok Luhan.'' Dudaklarında geniş bir gülümseme varken kahvesinden büyük bir yudum aldı Minho.
Luhan şaşırmıştı, bu da ne demekti?
''N-Ne demek istiyorsun?'' diye mırıldandı şaşkınlıkla. Minho elindeki kahve bardağını yavaşça koydu masasına, ardından sarışın olana tekrardan gülümsedi ve ellerini çenesinin altında birleştirdi.
''Katilin kullandığı sözcükler sikvdilis ve ángelos,'' diyerek açıklama yaptı, ''Ve istersen, bunları sen bile sözlükten bulup yazabilirsin. İleri bir dil bilgisi gerektirmiyor.''
''...'' Luhan kafasını eğdi ve alt dudağının titrediğini hissetti. Minho haklıydı.
''Bu yüzden, katil bize Gürcüce yada Yunanca, anlamlı bir cümle kurarak mesaj göndermezse, katilin bu dilleri bildiğini söyleyemeyiz. Üstelik hiç şüpheli yok, Luhan.''
''...''
''Bir tane bile ipucumuz yok.''
Ama Luhan onu dinlemiyordu, gözler pencereden dışarı bakıyordu. O gün hava biraz yağmurluydu, gökyüzü kızıldı; bulutlar ise küme küme olmuştu.
''Kazandığını sanıyorsun, Luhan,'' diye düşündü sarışın çocuk, ''Ama hiçbir şeyi kazanmadın ve elinde bir şey yok.''
*
''Koltukta uyumak istemiyorum.''
Luhan Jongin için yatağı hazırlarken birdenbire arkasında duyduğu ses ile kafasını çevirdi. Esmer çocuk yüzündeki asık bir ifadeyle ona bakıyordu.
''Ü-Üzgünüm, misafir odası yok,'' diyerek kekeledi sarışın çocuk.
''Beraber uyuyamaz mıyız?'' diye sordu Jongin ona biraz daha yaklaşarak, eliyle Luhan'ın koluna hafifçe dokunduğunda diğeri istemsizce geri çekildi ve o sırada fark etmediği bir şekilde yere doğru kaymış çarşafın ucuna basıyordu. Elini ve çarşafı çekince koltuğun üstüne sırtüstü düştü, onun kolunu tutan Jongin' de onun üstüne doğru yuvarlanmıştı.
''Ugh!'' diyerek inledi Luhan üstünde duran ağır bedeni hissedince ve sırtı kumaşa çarpınca. Gözlerini açtığında Jongin'in yüzüyle burun buruna geldiğini fark etti, gözleri kocaman açılırken, esmer olan kendini hızla geriye itti ancak Luhan şokla hala koltuğun üstünde yatıyordu.
''A-Ah, özür dilerim,'' dedi Jongin, yanaklarının üstü hafifçe kızarmıştı ve sarışın olanın gözünden bunlar elbette ki kaçmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bombshell
Fanfictionİnsanların sandığı gibi bir ölüm makinesi değilim ben. Psikopat bir kişiliğim de yok. Bana dikkatle bakarsanız, çok önemli bir şey fark edeceksiniz. Ben sizim, siz de bensiniz.