Chanyeol yataktan hafifçe kalkarken, Baekhyun yatakta sessiz bir şekilde uyuyordu. Öğlene kadar öpüştükten ve birbirlerini okşadıktan sonra dev olan onu uyutmuştu çünkü Baekhyun gece boyunca uyumamıştı ve çok yorgun görünüyordu. Birkaç saat kadar o da uyudu ve ardından işlerini halletmek için uyandı.
Uzun zamandır avlanmıyordu doğrusu. Şöyle güzel bir geyiğin boynunu kesmek ve bordo rengi kanını akıtmak hoş olabilirdi.
Chanyeol yüzüne geniş bir sırıtma yayıldığını hissederken hafifçe güldü, ardından arkasında tıpkı bir melek gibi uyuyan Baekhyun'a döndü. Psikopatça olan ifadesi yavaşça silinirken elini çocuğa doğru uzatarak yumuşak yanağını hafifçe okşadı. Küçüğün teni bembeyaz ve yumuşacıktı, Chanyeol onu okşamaya bayılıyordu. Eğilip yanağına bebeksi bir öpücük kondurduktan sonra komidinin üstünden gelen bir titreşim sesi ile irkildi.
Titreşen şey Baekhyun'un iPhone'uydu, Chanyeol yüzündeki şaşkınlık ifadesiyle telefona uzandı. Büyük ihtimal telefona bir mesaj yada e-mail gelmişti ve dev şu anda açıp ne olduğuna bakmak için büyük bir arzuyla yanıp tutuşuyordu. Avcuna alıp saf saf baktığında, ne yapacağını cidden bilmiyordu.
Açarsa, Baekhyun ona kızardı, değil mi? Büyük ihtimal kızacaktı.
Chanyeol kendini kaybedip telefonun ortasındaki tuşa bastığında, telefon şifre ve parmak izi istemişti. Dev hayal kırıklığıyla derin nefes alırken, kafasını çevirip Baekhyun'a baktı ve uyuduğunu gördü, narin eli kendi belinin üstündeydi. Elini alıp, parmağını telefonun tuşuna bastırsa bir şey hissetmezdi belki, ha?
Chanyeol'ü şeytan dürtmüştü bir kere ve istediğini yaptırana dek oradan uzaklaşmayacaktı. Çocuğun nazik elini tutup işaret parmağını telefon tuşuna yerleştirdi ve telefonun kilidi birdenbire açılmıştı.
Dev, telefonu avcuna alıp bildirimlere baktı ve titreşimin gelen bir mesajdan kaynaklandığını gördü. Merakla mesajın üstüne tıklayıp açtığında, merakından ve suçluluk duygusundan ölebileceğini hissediyordu. Baekhyun böyle bir şeyi yaptığını anlarsa ne derdi acaba?
Chanyeol titreyen parmaklarıyla telefonu sıkı sıkı kavrayıp mesajı okumaya çalıştı.
''Selam Baekhyun! Ben Xiumin, hatırladın değil mi? Beni hatırlamıyorsan bile Yunyoung teyzeni hatırlıyorsundur. İki yıldır görüşemediğimiz için çok üzgünüm, teyzen şu anda Seul'da bir hastanede yatıyor ve seni görmek istediğini söyleyip duruyor. JaeHwa Devlet Hastanesi'ndeyiz şu an, lütfen az da olsa gelip teyzeni gör.''
Chanyeol telefon ekranına bakarken, yüzüne kocaman bir gülümseme yayılmıştı. Bu gülümseme bildiklerinizden değildi ama, garip, tuhaf bir psikopatça sırıtıştı. Eğer küçük olan yanı başında uyuyor olmasaydı, Chanyeol kahkaha bile atabilirdi.
''Baekhyun 2 yıl önce ağır depresyondayken ve ailesi vefat etmişken siz onun yanında değildiniz ve şimdi de onun gelip sizi görmenizi istiyorsunuz, ha?'' diye geçirdi dev içinden, ''Cehenneme gideceksiniz bay Xiumin ve bayan Yunyoung...''
Parmağını mesajın yanındaki çöp kutusu sembolüne götürüp mesajı sildi. Şimdi Baekhyun rahatsız edilmeyecekti.
Chanyeol, cebinden bir peçete çıkarıp telefonun üstünü sildi ve ardından yine eski yerine yerleştirdi. Kafasını kaldırıp Baekhyun'un yanına yaklaştı, çocuğun elini avcuna alıp parmak uçlarına yumuşak bir öpücük kondurduğunda, Baekhyun hala uyuyordu.
*
'' Küçük bir s... Ardından da i... Ve sonra bir k... Sıradaki ise yine i...'' Chanyeol iki parmağıyla gerdiği cesedin göğsünün tam ortasına falçatayla harfleri kazırken oldukça mutlu görünüyordu, öyle ki küçük bir melodiyle şarkı söylüyordu, ''V harfi ve ardından e ve n...''
Falçatanın keskin ucu ölü tende her yeni bir kesik açtığında, canlı bir kırmızı renk kan, fışkırarak Chanyeol'ün uzun parmaklarına bulaşıyordu. Ancak dev bunu umursamadı, yüzündeki sırıtışla kızı kesip biçerken çok mutluydu.
''Son bir e ve b... Ve bir tane de s ekledik mi, işte bitti.''
Chanyeol ölmüş kızın göğsünde yaptığı eserine bakarken sırıtıyordu.
''Şimdi daha güzel oldun, bebeğim,'' diye fısıldadı elini cebinden çıkardığı paçavra parçasına silerken. Dudaklarındaki gülümseme hala yerini koruyordu.
Ayağa kalkıp cesedi orda bırakıp çıkış yoluna giderken, dudaklarından anlamsızca sözcükler dökülüyordu devin. Gülümsemeye devam ediyordu,
''Beni kandırdın bebeğim,'' diye fısıldadı, ''Ciğerlerimdeki bütün havayı aldın ve şimdi derinlerde, nefessizim.''
Ağaçların arasından geçerken gözleri ağaçların dalların arasından süzülen güneş ışığına takılmıştı ve hala sırıtıyordu.
''Beni kandırdın bebeğim,'' diye mırıldandı Chanyeol, ''Aşkının bu kadar boş olacağını bilmeliydim.''
*
''Sonuçlar geldi mi?'' diye sordu Luhan huzursuz bir şekilde yanındaki Chen'e. Bugün çok fazla stresli görünüyordu ve kendine gelebilmek için tüm gün ardı ardında bardaklar dolusu kahve içmişti.
''G-Gelmedi efendim,'' diye mırıldandı Chen masasındaki raporları imzalamaya devam ederken, ''Adli psikologlar ve adli doktorlar bugün çok yoğun, önemli sistem bilgisayarlarından biri bozulmuş.''
Luhan elindeki kalemi masaya bırakıp boşta kalan ellerini kafasına götürdü, gerçekten dayanamayacaktı.
''Ben bay Choi'nin yanına gidip sonuçları alırım, Chen,'' dedi huzursuz bir sesle, ayağa kalkıp gerindi, ''Sen raporları imzalamaya devam et, ben hemen gelirim.''
''Peki efendim.''
*
Minho gözlüklerini takıp sandalyede oldukça asık bir suratla oturan arkadaşına baktı.
''Neyin var?'' diye sordu ona yumuşak bir sesle.
Bunu duyan Luhan kafasını kaldırıp ona baktı ve morali bozuk olmasına rağmen gülümsemeye çalıştı.
''İyiyim ben.''
Minho sırıttı. ''Öyle diyorsan öyledir, Luhan. Ayrıca biraz uyumanı tavsiye ediyorum sana, gözlerinin altı morarmış.''
Aşık olduğun kişi yanında uyusaydı, sende uyuyabilir miydin bakalım salak Minho, diye geçirdi sarışın olan içinden.
''U-Uyurum,'' diye mırıldandı, ''Her neyse Minho, buraya gelmemin asıl amacı cesedin üstüne kazınmış olan sözcüğün anlamını öğrenmek. Adli bilgisayarlar bozulmuş ama ben komiser olduğum için çabuk sonuç alabilirim diye düşündüm.''
Kahverengi saçlı çocuk ellerini çenesinin altında birleştirdi. ''Tabii ki de alabilirsin, normalde sonuçlar için verilen süre 9 saat ama ben bunu 5 saat içinde hallettim.''
''O zaman lütfen açıkla,'' dedi Luhan, ''Ben bayılmadan halledelim şu işi.''
''Pekala Luhan,'' diye mırıldandı Minho, ardından laptop'ından bir Word dosyası açtı, ''Jinki'nin söylediğine göre bu seferki cinayet silahı farklı, bıçağın açabileceği tırtık yüzeyi yoktu üstünde, hançer yada jilet gibi pürüzsüz yüzeye sahip bir cisimle kazınmış bu iki sözcük.''
''Uh.''
''İlk mesajında olduğu gibi yine Gürcüce dilini seçmiş ve bu sefer de ileri derece bir Gürcüce bildiğini sanmıyorum, Google Translate kullanmıştır büyük ihtimal. Sözcükler tikiven suleli (თქვენ სულელი).'' Minho hafifçe kıkırdadı. ''Ama... Sandığımızdan çok daha akıllı biri olduğu kesin, Luhan.''
''...''
''Bizimle resmen dalga geçiyor,'' diyerek ekledi kahverengi saçlı çocuk, ''Öyle ki, bu mesajında bize, 'aptallar sizi' demiş.''
*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bombshell
Fanfictionİnsanların sandığı gibi bir ölüm makinesi değilim ben. Psikopat bir kişiliğim de yok. Bana dikkatle bakarsanız, çok önemli bir şey fark edeceksiniz. Ben sizim, siz de bensiniz.