°•○●Çeviren: T
°•○●
Jiang Chen, önündeki devasa göğüslere bakarken bir damla soğuk ter alnından damladı. En az 36D boyutundaydılar.
Kaşlarının altında bir çift cesur görünümlü göz, güzel bir burun ve hassas bir ağız vardı. Ancak, kötü niyetli ifadesi kesinlikle güzelliğini lekeliyordu. Zira zifiri siyah bir tabanca ve acımasızca tutulan bir kamçı elindeydi.
Eğer çevreleri cinsel açıdan daha müstehcen birkaç şeyle dekore edilmiş olsaydı, herkes biraz sonra neler olabileceğini +18 damgasıyla hayal ederdi.
Hah- Hayalleri Si*eyim!
O anlarda Jiang Chen'in kalbi pişmanlık ve korku ile atıyordu. Hiçbir zevk duygusu hissetmemeli veya cinsel olarak hiçbir hisse sahip olmamalıydı.
Ama pantolonunun aniden sıkılaştığını hissetti. Alt tarafta bir şeyler kesinlikle hareketlenmişti. O anda hayal görüyor falan olmalıydı.[Mazoşist değilim değil mi?]
Tuhaf fetişleri olmadığını biliyordu. Bu nedenle, herhangi bir fiziksel reaksiyon bu korkunç durumda bir kaza eseri olmalıydı.
"Adın?" diye sordu kocaman memelere sahip kız. Çok fazla yıkamadan sonra solmaya başlamış bir kot pantolonla siyah deri bir ceket giyiyordu. Sandalyenin koluna tek ayağıyla zorla basarken saçlarını savurdu.
"Jiang Chen..." Doğru cevabı düşünmeden verirken yutkundu. Uygar ve modern bir adam olarak, hiç bu kadar barbar bir kız görmemişti.
Kız kaşlarını kaldırdı. "Ne kadar kadınsı bir isim?"
[Neden anneme sormuyorsun?] Elbette, bunu sadece kafasında söyleyebilirdi. Ağzını açtığı anda bir merminin alnında yeni bir delik açmasından korkuyordu.
Evet, bu ateşli kız romantik atmosferle hiç ilgisi olmayan bir tabancaya sahipti.
"Sabah doğdum, dolayısıyla benim adım sabah (Cheng)." diye mırıldandı Jiang Chen. İsim hiçbir şekilde feminen(kadınsal) değildi. Ancak o anda çok hassas görünmesi, ismi konusundaki davasına katkıda bulunmadı. Erkeksi bir adı olsa bile o anki korkak görüntüsüyle daha da tuhaf olurdu.
"Konu dışı kalma!" Kız kırbacını yanındaki kanepeye salladı. Yüksek sesli çatlama sesi Jiang Chen'i o kadar korkuttu ki sandalyede kıvrıldı.
"Annenle ilgilenmiyorum."
[Ya Allahım! Soran sen değilmiydin!] Jiang Chen'in yüzü solurken aklından ölmek ya da işkence çekmekle ilgili aksi düşünceler de geçti.
"Bu görüntünün altında harika görünen bir erkek için iyi bir potansiyel var gibi." ona yavaşça yaklaşırken ateşli kız gülümsemeye başladı. Jiang Chen'in yüzüne kamçının uç tarafıyla dokunurken aşağıdaki şişkin pantolona göz ucuyla bakıyordu. "Sorularıma cevap vereceksin. Eğer yalan söylemeye cesaret edersen güzel yüzünde birkaç yara izi yaratmaktan çekinmem. "
Kız ölüm ve kan kokuyordu ama bir yandan da ezici kelimeleri ve bakışları da garip şekilde genç adama dokundu.
Jiang Chen'in yüzü kızarırken içten içe doğan çığlık atma isteğini güç bela durdurdu. [Neden bu kadar tahrik oluyorum?]
"Nerelisin?" Kız doğrudan ona bakarken sorgulamaya başladı.
"Kuzeydenim." Jiang Chen yalan söyledi. Genç kadının yalanlarını anlayabileceğine inanmamıştı.
"Wanghai Şehrinin kuzeyinde yakınlarda bir yer yok. Dediğin gibi çok uzaktan mı geldin yakında anlarız."
[Wanghai Şehri? Wanghai Şehri mi? Bu ıssız yer hemde?]
ŞİMDİ OKUDUĞUN
I have a Mansion in the Post-Apocalyptic World-TÜRKÇE
Ciencia FicciónKıyamet sonrası korkunç bir dünyaya hoş geldin! Jiang Chen için cennete dönüşen yerdesin. Lüks arabalarla dolu sokaklarda dev konaklar, içlerinde seninle birlikte olmak için bekleyen köleler, yüksek-teknoloji ürünü geleceğin makineleri ve her yerde...