Genç kız tek başına yolda ilerliyordu takip edildiğinden habersizce. Gündüz vakti olmasına rağmen ortalıkta kimseler yoktu. Arnavut kaldırımlı yolun ortasına geldiğinde kendisinden başka birinin adım seslerini duydu, yalnız olmadığını anladığında adımlarını hızlandırdı. Etrafına baktı hızlıca. Kimsecikler yoktu. Hızlanan adım seslerini duydu, koşar adımlarla yürümeye başladı. Arkasındaki her kimse, o da adımlarını hızlandırdı. Beş dakika daha dayanabilirse eğer, Arnavut kaldırımlı yol kalabalık caddeye çıkacaktı.
Korkuyordu.
Kırmızı paltosuna sarıldı, hızlıca nefes alıp veriyordu. Şişmeye başlayan dalağını düşünmemeli ve yalnızca ilerlemeli, bir an önce arkasındaki kişiden kurtulmalıydı. Arkasına bakmadı, daha da hızlandı adımları. Nefes alış verişleri yankılanıyordu ıssız sokakta.
Eli, yardım çağrısında bulunmak için taba rengi deri çantasına ulaştığında ensesinde bir nefes hissetti, şaşkınlığı üzerinde atamadan kolundan tutulup döndürülmesi ile uzun boylu bir adamla yüz yüze geldi. Ne olduğunu anlayamadan karnına aldığı darbeyle adama bakakaldı. Eli, hâlen karnındaki saplı bıçağa, adamın elinin üzerine gitti. Adam, mavi gözlerinin içine bakarak sapladığı bıçağı karnından çekti.
Genç kız dizlerinin üzerine düştü önce. Başı dönüyor, gözleri kararıyordu. Etrafındaki her şey daha da hızlı dönüyordu. Zamanın yavaşladığını hissetti, kulakları uğulduyordu, her şey sessizliğe hapsolmuştu.
Yere düştü, başı kolunun üzerindeydi.
Şaşkındı.
Adamın yanına eğilip çantasına uzandığını gördü, engel olmak ve yardım istemek istedi. Elini adama uzatmak istediğinde kıpırdatamadı. Konuşmak için ağzını açmaya çalıştı ama beceremedi. Olmuyordu.
Ölüyordu.
Hemen, burada. Ölüyordu.
Dehşete kapılmıştı. Ayağa kalkacak gücü yoktu.
Adamın yanından geçip gittiğini, kendisini ölüme terk ettiğini fark ediyor ama hiç bir şey yapamıyordu.
Son nefeslerini alıp veriyordu, yalnızca kalp atışlarını duyabiliyordu sağır edici bu sessizlikte.
Nefes alıp verdi derince. Nefesleri sıktı, ne var ki birazdan son nefesini verecek ve bir daha alamayacaktı. Son nefesleri olduğunu biliyordu. Ölüyordu yahu!
Gözleri yavaşça gökyüzüne kaydı, ölürken görülen meşhur beyaz ışık dedikleri şey bu mu diye düşündü. Eğer haklılarsa, bahsettikleri beyaz ışığı görüyordu.
Ölüyordu; sessizce, kimsesizce. Bu ıssız sokakta, Arnavut kaldırımlı dar sokağın ortasında. Yalnızdı.
Son nefeslerini veriyordu, hayatı bir film şeridi gibi gözlerinin önünden akıp geçerken, çaresizce izliyordu.
YENİ BÖLÜMDE GÖRÜŞÜRÜZ.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hakkını Helal Et
FantasyBu dünyada helalleşemeyenlerin halini hiç merak ettiniz mi? Eğer merak ediyorsanız, Hakkını Helal Et adalet konağına bekliyoruz, dileriz ki sürdüğünüz hayatınız bittikten sonra buraya hiç uğramadan gidersiniz.