Yeni Yiğit'i pek tanımadığı için öfkelendiğinde neler yapabileceğini pek kestiremiyordu. Bu da Dilara'yı tedirgin etmeye yetmişti. Sessizce Yiğit'i izlemeye başladı. Bu sırada Yiğit ise bir anlık kontrol kaybı ile neler yaptığına bakıp, Dilara'nın bundan nasıl etkilendiğini merak ediyordu. Eliyle başını kaşıdı. Verdiği tepkiden dolayı biraz yüzü kızardı. Dilara Yiğit'in tavırlarından pişman olduğunu fark etmiş olacak ki ayağa kalkıp ona doğru ilerledi. Yaklaşıp gözlerinin içine baktı. İki eliyle kollarını tutup sıvazladı.
- Sorun değil. Her şey düzelir.
Yiğit, Dilara'nın bu kadar anlayışlı davranmasına oldukça şaşırmıştı. Gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi şaşkınlıkla ona baktı. Çocukça tavırlarına rağmen, Dilara'nın onu olgunlukla teselli etmesi, Yiğit'in daha da utanmasına yol açtı. Her durumu öyle yada böyle, iyilikle yada kanla lehine çeviren bu genç, Dilara'nın dokunuşuyla içinde bir sıcaklık hissetti. Bu sıcaklık geçmişi anımsatıyor gibiydi. Savaşmanın ve saklanmanın gerekmediği geçmişi...
Tam bu sırada kapının hareket ettiğini fark ettiler. Dilara aniden ellerini Yiğit'in kollarından çekti. Yiğit başını kapıya çevirdiğinde kapının geri kalanından Kemal'in kafasını gördü. Yakalandığını fark eden Kemal hiç istifini bozmadan...
- Şey... Kapı sanırım açık kalmış. Kapatayım dedim.
Kapıyı kapatıp gözden kayboldu. Ancak Betonda seken ayak sesleri hala kulübede duyuluyordu. Belli ki koşarak oradan uzaklaşmıştı. Kemal'in bu işgüzarlığı Yiğit'in yüzünde tebessüm oluşturdu. Çünkü her ne olursa olsun, Yiğit Kemal'e karşı hep sempati duymuştu, hep güvenmişti. Kabiliyetinden şüphe duysa da, sadakatinden emindi. Tekrar Dilara'ya dönerek.
- Biraz önce yaptıklarımdan dolayı üzgünüm. Ancak eski Yiğit olmam mümkün değil. Çünkü şartlar da eskisi değil. Sokaklar çetin ve tehlikeli... Hayatta kalmam gerek. Şehir bana inanıyor ve onların isteklerini yerine getirmem gerek. Bu hayatta nasıl bir saniye geriye dönmek mümkün değilse, ben de eskisi gibi olamam.
Dilara, Yiğit'in gözlerindeki kararlılığı görünce direnmekten vazgeçti. Yüzündeki memnuniyetsizliği saklamak adına gülümsedi ve başıyla Yiğit'in dediklerini onayladı.
- Çok garip. Gerçekten buna hiç anlam veremiyorum.
- Garip olan nedir?
- Bir kaç gün önce sevdiğim adamı senin yüzünden öldürdüm ve bunun için sana çok öfkeliydim. Ama biraz önce seni öyle utanmış görünce içimdeki tüm bu öfke kaybolup gitti. Sanırım hayatta keşfedeceğimiz daha çok şey var, öyle değil mi?
- Sanırım öyle.
- Ailem beni merak etmiştir. Onları arayıp, iyi olduğumu söylemem mümkün mü?
- Bu pek iyi olmaz.
- Ama neden? Ailemi arasam, bunun sana ne zararı olabilir ki?
- Bana olmaz, ama ailene olabilir.
- Anlıyorum.
Bir sessizlik oldu. İkisi de bir süre birbirlerine baktılar. Belli ki konuşma burada sonlanmıştı. Sonrasında Yiğit sessizce kulübeden çıktı. Bahçeden yalıya doğru hareketlendi. Dışarıda yeni tüfeğini temizleyen Alper'i görünce başıyla yalıya geçmesini işaret etti. Alper de etrafındakileri toplayıp yalıya doğru hareketlendi. Yiğit yalıya vardığında salona girdi ve koltuğa oturup, bir bacağını ötekinin üzerine attı. Bu sırada Süleyman Bey, Alper ve diğerleri tek tek salona girip boş koltukları doldurmaya başladılar. Herkes oturdu ancak bir kişi eksikti. Yiğit'in gözleri Kemal'i aradı. "Acaba koşarak şehir mi değiştirdi?" diye düşünürken yüzünde anlamsız bir gülümseme oluştu. Tam bu sırada kapıda olduğunu fark etti. İçeri girmek ile girmemek arasında kararsızdı. Yiğit, Kemal'in bu kararsızlığının sebebini tahmin edebiliyordu. Ancak buna hiç gerek yoktu. Nazikçe gülümseyerek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ah-ı Nehir (Tamamlandı)
AcciónHer kültürde anlatılan bazı hikayeler vardır. Kimi gerçek, kimi abartılı, kimi ise yalanlarla dolu... Yiğit kendi halinde sıradan bir genç iken, ailesinin onu evlat edindiğini öğrenir. Gerçek ailesi ise ibretlik bir biçimde katledilmiştir. Yalanla...