Yoongi hazırlamış olduğu kahvaltı masasını toparladıktan sonra ıslanan ellerini duvar askılığına asılmış olan havlu yardımıyla kuruladı. Mutfağı toparladığından beri Jimin'den en ufak bir belirti işitmiyordu. Üzerindeki bariz belli olan bu gerginliğin farkındaydı. Buram buram kokan korkunun da. Zira kahvaltı boyu pek bir muhabbet geçmedi aralarında. Biraz daha oyalandıktan sonra mutfağın kapısını sakince kapatıp Jimin'in oturduğunu düşündüğü odaya doğru ilerledi.
Tahmin ettiği gibi koltuğun en sol kısmına oturmuş, başını eline yaslamış bir bedenle karşılaştı odaya girdiğinde. Fazla durgun görünüyordu, fazla düşünceli. Kafasının içerisinde kendisiyle çelişiyordu ve bunu dışarıdan okumak o kadar da zor değildi.
Yoongi koltuğun öbür ucuna oturduğunda bütün dikkati üzerinde toplamayı başarmıştı. Jimin yanağını yasladığı elini kucağına koyup geldiğini görünce oturduğu yerde toparlandı."Jimin, iyisin değil mi?" diye sordu.
Kendisine yöneltilen soruyla birlikte başını salladı yavaşça. Bir muhabbet konusu açmak istediğini yüzüne ne kadar yansıtıyordu bilmiyordu ama bu sessiz ortamdan oldukça rahatsızlık duyduğu barizdi.
Boğazlı kazağının kaşındıran boğaz kısmını düzeltirken sordu. "Ben burada olmasaydım, ne yapıyor olurdun?" Kısacası rutinini soruyordu. Böyle bütün gün koltukta kös kös oturması rahatlığından dolayı olmasa gerekti. Yoongi'nin sorusu üzerine gün içerisinde yaptıklarını zihninde birer birer canlandırdı. Düşünmesi gerekiyordu. Cümlelerini nasıl toparlayabilirdi, kendince onu tartışıyordu bir yandan. "Genelde düşünüyorum." Bütün olayın temeli buydu aslında. Kendini dinlerdi çoğu zaman. Zihnindesi seslerin kölesiydi ve hayatı onlar eşliğinde yaşamaya mühürlüydü. "Hayal kuruyorum." Fazla hayalperest olması kendi ile arasındaki büyük bir sır olsa da, onca şeyi yansıtıp da bunu yansıtmasında bir sakınca olmadığını düşündü. "Kitap okuyorum, uyumaya çalışıyorum."Tüm bunlar Jimin için 'hiçbir şey' denilebilecek kadar az içeriklere sahipti.
Yoongi kaşlarını kaldırıp indirdi Jimin'in mırıltılarına karşın. Bir insanın hayallerini sormak tamamen özeline karışmak demekti. Jimin'in hayallerinin bir kısmını dahi paylaşmak isteyeceğini düşünmüyordu bir bakıma. Sormak tamamen saygısızlık olacağından dolayı onun kendisinin anlatmasını bekleyebilirdi. "Altı dolu olmayan şeyler, anlatmaya bile gerek duymuyorum." diye devam etti cümlesine derince nefes alırken.
"Duyguların olmalı, yaşamak istediğin tonlarca durum olmalı Jimin. Uzun zamandır bunlardan mahrum yaşıyorsun ve elbette ihtiyacın var, bunları anlatabilirsin. Sadece fiziksel durumlardan bahsetmeyeceğiz biliyorsun." Bacak bacak üstüne atmış, yanında oturan başını koltuğun arkasına yaslamış olan bedeni seyretti tüm hareketlerine dikkat ederek. Uykusunu alamamış gibi bir uyuşukluk vardı üzerinde. Hafif de çökmüştü gözlerinin altı.
Jimin omuzlarını silkti. "Belki istiyorumdur." Derin bir iç çekti. Düşünüyordu. "Fazla kitap okuyorum, heves etmiyor değilim." Nasıl adlandıracağını bilmediği bir hisse sahipti. "Birbirini bulabilen doğru insanları kıskanıyorum." Haklı olarak' diye geçirdi içinden.
"İmkansız mı geliyor?"
Yoongi'nin sorusuyla başını salladı. "Fazlasıyla."
"Hayır," oturduğu koltukta ona biraz daha yaklaştı. Bu evin odaları ilk defa böyle şeylere şahit oluyorlardı kocaman bir zaman diliminden sonra. Her şey yavaşça değişiyor gibiydi. Eski düzen çöpe atılıyor, ve yeni bir düzenin kapısı açılıyordu sanki. "İmkansız değil. Yapmak istediklerinin hepsini başarabileceğine inanıyorum." dedi ve Jimin'in kendisine bakmasını sağladı. "Sana yardımcı olmak için buradayım, her konuda." chgJimin yorgunca gülümseyerek başını salladı. Bir çeşit onaylayış ve teşekkür kavramının harmanlanmasıyla oluşan bir beden diliydi bu. Görünen oydu ki bunu sıkça yapacaktı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
sosyofobi, yoonmin
Fanfiction__ çocukluğundan beri yaşadığı vahim durumlar nedeniyle ileri derecede sosyal anksiyete bozukluğu yaşayan park jimin, ve onun kişisel psikoloğu min yoongi'nin hikâyesi. sosyofobi is re-published! sosyofobi'yi kendi hesabıma taşıdım, sosyofobi yeni...