Tatlı bir el yazısıyla küçük bir çocuğun deftere döktüğü anlam yüklü kelimeler, bu akşam Yoongi'nin gözlerini doldurmaya, boğazına güçlü bir yumru yerleşmesi için yeterli olmuştu. Gözlerinin doluluğuna şahit olan şahısın sorularını büyük bir ustalıkla geçiştirmeyi başarmıştı. Ve şimdi de, Jimin'in çizmiş olduğu çizim kağıdına göz atmak için rahat bir pozisyona geçmişlerdi.
Elindeki kağıtta gözlerini gezdirirken, ustaca olmasa da oldukça güzel çizilen, gölgelendirme ve tonlamalara dikkat edilmiş çizimin asıl hikayesini Jimin'in ağızından dinliyordu. Perspektif bir şekilde çizilen gökyüzünün yere bıraktığı kar taneleri göze çarparken, Jimin çizmiş olduğu silüetleri parmağıyla işaret etti. Yalnızca silüetti, yüzü olmayan, ismi cinsi belli olmayan birer silüet. "Kışı fazlasıyla seviyorum, ama hayatımda hiç karla oynayabildiğimi hatırlamıyorum." Bir kulübe gibi görünen evin kapısı açıktı. Kapının birkaç adım ötesinde, yerde iki tane kardan meleğin üzerindeki adım izleri dikkat çekiyordu. Büyüleyici, ve gerçekleştirilmeyi bekleyen tatlı bir hayaldi çizimi.
"Kokusu bile muazzam. Kar yağmasa bile, kışın kokusu bana yetiyor. Yine de kesinlikle camdan izlemek yerine, hiç dokunulmamış karların üzerinde dolaşabilmeyi dilerdim."
Yoongi elindeki kağıttan gözlerini çekerek, yanında olan bedene çevirdi başını. "Böyle bir şey çizmiş olmana sevindim." Kaşlarını kaldırarak, Yoongi'nin devam etmesi için bekledi. "Gerçekleştirilmeyecek bir hayal değil, bu sene güzel bir kış yaşayacağının garantisini şimdiden verebilirim."
Soğuk mevsimlerin bitmesini istemeyen ikilinin, o gün geldiğinde unutulmaz bir gün geçirecekleri ortadaydı. Jimin'in heyecanla gerilen dudakları, ve gözlerinde parlamaya başlayan umut kırıntıları görülmeye kesinlikle değerdi. "Kar yağdığı gün, bu konuyu daha detaylı konuşuruz." dedi konuyu bir süreliğine rafa kaldırırken. "Ben yokken neler yaptın?" Kağıdı koltuğun kenarındaki sehpaya koyarak Jimin'e doğru yöneldi.
Yoongi'nin sorusuna yönelik yalnızca omuz silkti, fazla bir şey yapmadığını apaçık ortaya sürüyordu. "Getirdiğin oyuna baktım biraz, sonra da dağılan yerleri toparladım."
Yanıt için tam ağızını açacakken, sözünü başlamadan kesen şey cebinde titreşen telefonu oldu. "Üzgünüm, bir dakika lütfen." Jimin'den müsaade isteyerek ısrarla çalan telefonu kulağına doğru götürerek yakın arkadaşının çağrısını cevapladı.
**
"Ciddi misin!" Şaşkınlıkla ağızı açılırken, bir yandan da içinden gelen şiddetli gülme isteğini bastırmaya çalışıyordu. Duyduğu şey ve karşısında pasta kreması çırparken kahkaha atan beden sayesinde, kahkahaları dudaklarının arasından uçup gitti.
"Turnayı gözünden vurdu, Hoseok eğlenceli biridir." gülmeye devam ederken konuşmakta zorlansa da, dikkatini önündeki kremaya verdi. "Taehyung'un ona yazmasını gerçekten beklemiyordum."
"Kesinlikle," soymuş olduğu muzları tezgahın üzerinde dilimler hâlinde doğrarken, Yoongi fırında pişmekte olan pasta kekini kontrol etmek adına ellerini yıkadı. Mutfaktaki tatlı kek kokusu ikilinin üzerine sinerken, ortada dönen konu sayesinde ikisinin de keyfi oldukça yerindeydi. "Bu arada, Hoseok'a selam vermen gerçekten hoşuma gitti." bakışları Jimin'i bulduğunda tatlı bir tebessüm sundu ona. "Ona daha önce senden bahsettim, sesini duyduğuna sevindiğini düşünüyorum."
Jimin yaptığının iyi bir şey olduğunun farkına vardığında dudaklarına yerleşen küçük tebessüme engel olamadı. Ne diyeceğini seçemediğinden dolayı sustu, ve dudağındaki gülümsemeyi koruyarak önündeki muzları büyük bir dikkatle doğramaya devam etti.
Geriye yalnızca kekin pişmesi kaldığında, içeriden kulaklarına doluşan telefon sesi Yoongi'nin yerinde rahatsızca kıpırdanmasına neden oldu. "Bugün telefonlarım hiç susmuyor." diyerek mutfaktan ayrıldığı sırada, arkasında çelişkili bir beden bıraktı. Muzları doğramayı bitiren Jimin, içi tıka basa dolu olan lavaboyu es geçerek, ellerini yıkamak için içerideki banyoya doğru ilerledi.
Banyoya giderken, kulaklarına doluşan konuşma sesleri her ne kadar onu ilgilendirmese de durmasına neden oldu.
"Benim zaten bir danışanım var, iki danışanla birlikte çalışmayacağımı size daha öncesinde de belirttim."
Jimin neler olduğunu anlamasa da, içine doluşan anlam veremediği kötü his, ortada dönen konuyu açıklamaya yetiyordu.
"Lütfen daha fazla bu konu hakkında konuşmayalım."
Yeni bir danışan?
Üzerinde fazla anlam yüklü olan bu cümle kötü hissetmesine yol açarken, bir an Yoongi'nin de onu bırakıp gideceğinden ötürü yaşadığı anlık korku yüzünü resmen kireçe çevirmişti.
Kendini rahatlatmaya çalışarak, Yoongi'nin telefondaki kişiye olan cevaplarını canlandırdı zihninde. Adımları tekrar mutfağı bulduğunda, düşüncelerine çocukça değil de, daha mantıklı bir bakış açısıyla yaklaşmaya karar verdi.
Bunları duymamış gibi davranmak, her ikisi açısından da iyi olacaktı. Min Yoongi, sonsuza kadar kendisinin doktoru olmayacaktı. Bunun gerçeğine alışamayacağı bir durum yoktu. Birine alışmak, isteyeceği en son şeyken, kendisini bunun içinde bulmak sinirlenmesindeki en büyük etkendi. Onun işine karışamazdı. Hakkı olmayan düşüncelerinin esiri olup, saçma bir düzenle yaşayamazdı.
Mantığını ayaklarının altına alarak, sessizce mırıldandı. "Umarım beni bırakmazsın Yoongi."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
sosyofobi, yoonmin
Fanfiction__ çocukluğundan beri yaşadığı vahim durumlar nedeniyle ileri derecede sosyal anksiyete bozukluğu yaşayan park jimin, ve onun kişisel psikoloğu min yoongi'nin hikâyesi. sosyofobi is re-published! sosyofobi'yi kendi hesabıma taşıdım, sosyofobi yeni...