9 - yazık oldu binlerce çiçeğe ve kelebeğe

142 20 23
                                    


Saksıdaki çiçekleri kimse tam olarak önemseyemez. Çünkü bu çiçekler ne kaçmayı bilir ne de konuşmayı bilir. Öylece dururlar ve kimse onların ne istediklerini bilemez. Solduklarında ise çoğu zaman da suç çiçeklerindir zaten... Saksıdaki çiçeğimin solmasıyla başlamıştı günüm. Galaksi teyze onun için olur öyle şeyler temalı laflar etmiş, yan galaksi profesörü ayol dünya sonlansa bu kadar üzülmezsin diye adeta beni kelimeleriyle şamarlamıştı. Ancak bilmem kaç saniye boyunca buna ağlamış, ağlamamı da ölü gibi bir bedenle taçlandırmıştım.

Kimse anlayamaz ancak Charlie amca dün akşam da içimden kopamayan sözleri söylemişti bir nevi. Mariposa, benim en değerlimi vurdular. Ah, Mariposa ne kadar kırılgansın dediler ağlamama. Biricik Mariposa, benim hayatım soldu. Nefes alamıyorum Mariposa, ben nasıl yaşayacağım?

Sorun da buydu ya. Yaşayamayacaktım zaten. Çiçeğim solmuştu ve bu çiçek benim evladımdı. Kimse ona bu kısa hayatında o kadar sevgiyi verememişti. Bu yüzden herkes onun unutulmasını istiyordu çünkü kimsenin sevmeye kalbi dahi kalmamıştı. Ağlıyordum çiçeği hatırlayarak. Benim onu sevecek bir kalbim dahi yoktu. En ufağından bir çiçeği dahi yaşatamıyorsan, onca hayatın ortasında bulunma nedenim neydi ki?

Annem ile olan ilginç bir kavgamda -öyle çok ilginçti ki babam bile bir şey dememişti onca bağırışmamıza- ona, senin beni sevecek kalbin dahi kalmamış, demiştim buruşmuş bir surat ifadesiyle. Birkaç saniye bakmıştı ve şey demişti, herkesin bir kalbi vardır ama kimsenin elinde o kalbi nasıl kullanacağına dair bir talimat yoktur. Sonra da elime saleplerden tutuşturarak kalbini bilmediğim insanlara böyle şeyler söylememem gerektiğini vurgulamıştı. Doğruydu. Kalbini bilmiyordum, kalbini bilemezdim de ama biraz, az o sevgiyi tahmin edebilirdim. Yani ergenlikte çağ atladığım zamanlarda bu böyleydi.

Çiçekler unutulmak istemez, diye bağırmıştı bir keresinde Charlie amca. Unutulunca solarlar, diye de eklemişti sonra. İnsanlar gibiymiş, unutulunca bir anda biz de çiçeklere utanmadan özenerek soluyormuşuz. Benim Mariposa'm da dün akşam solmuştu. Çünkü onu vıcık vıcık olan insanların ve olayların arasında unutuvermiştim. Gece sonunda, yazık oldu demişti Charlie amca. Yazık oldu binlerce çiçeğe ve kelebeğe.

"Çiçeğin solmuşsa onu güzel bir törenle uğurlaman gerekiyor." Dedi Jongin beni düşüncelerimden çekip alır iken. "O bu hayatı hak etmedi ama seni de biliyordu. Ağzının ya da ellerinin olmaması seni anlayamadığını ifade etmez."

"Mariposa varken Charlie amca hep heyecanla bağırırdı her gece." Gözlerimi sildim. "Dün gece ilk defa ağlayarak bağırdı."

"Ama dün gece sokağına ulaşamamıştı o." Dedi Jongin dudak bükerek. Beynim bu halde iken bile onun güzelliğine methiyeler düzüyordu yorulmadan.

"Sokağıma ulaşamazsa rüyama ulaşır." Dedim gözlerimi Jongin'den çekerek. İçinin nasıl acıdığını hissedebiliyordum aslında. Sadece Charlie amcanın bu gezegende sadece bana verilmiş en güzel hediyeydi. Her şeyi böyle kabullenmek istiyordum.

"Kyungsoo." Dedi Jongin iç çekerek. "Sokaktaki oturağa ve camındaki saksıya kişilik verdiğini sana söylememek için senin kurgunun üstüne mahalleden duyduk diye kurgu ekleyen, muhtemelen delirmekten hallice dört tane adamla aynı evde kalıyorsun ama bir çiçeğin solduğu için ağlıyorsun sabahtan beri. Daha önemli konular var, mesela şu an çok güzelsin. Bak en başta bunu sorgulamamız gerekiyor, biliyorsun değil mi?"

"Güzelliği niye sorgulayasın ki? Güzelsem güzelim işte."

"Mantıklı." Güldü. "Kaldı bin beş yüz seksen beş."

"Ne yani?" Kaşlarımı kaldırdım. "Benimle bin beş yüz seksen altı kelime mi çürütmek istiyorsun?"

"Belki evet, belki hayır." Göz devirdim onun bu tuhaf hareketlerine karşı. Sınıfta olan tek tük kişilerin de bizi takmayacağına inanarak yüzüne doğru eğildim Jongin'in.

çıkmaz yolların uykulu yolcuları // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin