1 - venüs'ün yokuşları ve yan galaksi profesörünün önlüğünü yakması

520 46 30
                                    


"Satürn'den Uranüs'e, Satürn'den Uranüs'e, tak tak? Sinyal ver Uranüs bakanlığı, Satürn'e sinyal ver." Kağıttan telsizi Chanyeol ile heyecanla izlerken Junmyeon'dan cevap gelmesini bekliyorduk. Dersin en belalı vakitlerindeydik. Öyle ki herkes kendi köşesinde delirirken kendimizi kağıttan telsizlerle iletişim kurmaya çalışarak zaman öldürmek için çırpınıyorduk.

"Dediklerinizi duyuyoruz ancak bakanlık öldü, cevap veremeyiz pitipaat!" Junmyeon ağlamak üzere bir yüzle bağırırken, ikimizin de yüzü aniden düşüvermişti. Elimizdeki telsizi umutsuzca sıraya bırakırken sakince sıranın altından kitabımı çıkardım.

Salı günleri genelde böyle geçerdi. İlk derslerde tüm enerjimizi harcar, öğle arasına az kala bu şekil sönüverirdik. Zaman geçmesi için kitabımı çıkartmaya çalışırken de Satürn örümceği tarafından sayısız laf yerdim. O gün de aynıydı tabii. Elimdeki kitabı gördüğü an suratını asıvermişti bizim tek bacağı sonsuzlukta ağlayan Satürn örümceği.

"Okulun en fazla dedikodu yapılan mekanlarına dinleme cihazı yerleştirdim." Dedi fısıldayarak. Muhtemelen ilgimi çekecek olaylar arıyordu çünkü Chanyeol en çok kitaplardan nefret ederdi. "Yarim hakkında dedikodu yapıyorlar mı diye her an meraktan gebermektense, dinlemek daha mantıklı geldi." Başımı sallayarak tekrar kitaba dönmeye çalıştım. Aniden kafasını kitabın üstüne koyduğunda ise asıl amacımı bir kenara fırlatıp o dakikalar içinde sakin olmaya çalışmıştım.

"Derini yüzüp, kalan her yerini aside fırlatırsam eğer canın fazlaca yanacak ve ben bundan sadece bu an için beni delirtmeye çalıştığından sen asitte eriyip giderken fazlaca zevk alacağım. Bunu yapmaya devam ederek derini de aside fırlatacak kadar beni delirtecek olursan da vücudundan geriye hiçbir şey kalmayacak ve sevdiklerinin seni ziyaret edebileceği bir mezara bile sahip olmayacaksın Chanyeol."

"Peki," dedi başını yavaş yavaş kitaptan kaldırırken. "Neden derimi yüzüyorsun ki? Derimi yüzmeden de atabilirsin, aynı şey."

"Daha fazla canın yansın diye." Dedim omuz silkerek. Sadece birkaç dakika öncesine kadar masum olan Chanyeol korkarak kafasını tam olarak kitabımdan kaldırınca gülerek omzunu pat patladım.

"Peki ya bunu uygularken kimden ilham aldın? John Haigh mi," Diye sordu Chanyeol bu sefer omzuma dokunarak. "Larissa Schuster mi?" Dediklerini anlamdıramadığımdan gözümde gözlük yokmuşcasına dik dik baktığım o güzel vakitlerde arka sırada uyuyan Jongdae bir anda dirilmiş ve ikimizin de omzunu dürtmüştü.

"Chanyeol, beyaz çikolatam sen Kyungsoo'nun dilinde konuşmuyorsun yalnız. O öyle sorulmaz." Chanyeol bu dediğine hafiften alınmış olsa da fazla takmayarak Jongdae'ye baktı.

"Nasıl sorulur?"

"Şu gördüğün, zorla ayakta duran böceği hangisine atarak ölmesini izlemek isterdin? Sülfürik asit mi, hidroklorik asit mi?"

"Yemin ediyorum," dedi Chanyeol sinirlenerek. "Bize kimya sınavlarında hiçbir soruyu yapamadığını söyleyerek dudak büzer ama zamanı geldiğinde de bildikleriyle hayvan gibi hava atar." Jongdae itiraz etmek adına kaşlarını çatınca anlık gelen gazla ben de sinirlendim.

"Dansözler bile senin kadar kıvırtmadı Jongdae, ayıp." Dedim üstten aşağı Jongdae'yi süzerken, sessizce küfrederek önündeki deftere döndü. Genelde cevap bulamadığında ya da cevap aramaya üşendiğinde refleks haline gelmiş bir hareketiydi bu Jongdae'nin. Aynı vakitlerde zil çalarak içimize bu evrende hiçbir yerde bulamayacağınız kadar değerli bir his bırakıvermişti. Ellerimde ne varsa hepsini çantaya tıkarken derin bir nefes vermiştim ister istemez.

Ama sanki bazı anlar olur ya, mutlu olmak için ne kadar erken olursa olsun buna sanki yıllarca ihtiyacın varmış gibi tüm hakkını o anlarda harcar, ellerin bomboş kaldığında ise kafana bir şeyler düşüverirdi. O an tam da bu olmuştu. Zilin bize kattığı mutluluk, Venüs Belediye Başkanı Oh Sehun'un kapıyı ayağıyla açarak içeriye dalmasıyla gerçek anlamda son bulmuştu.

çıkmaz yolların uykulu yolcuları // kaisooHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin