Bölüm 2

23 3 0
                                    

Bazı kişileri sınıflandırma ve kişilikleri ile ilgili bilgilerini birazda olsa anlamaya çalışmak için nasıl düşündüklerini, nasıl yürüdüklerini, kime nasıl baktıklarına değil, ben nasıl üzüldüklerine bakmayı tercih ederim. İçine kapanık biri aynı şekilde üzülür, normalde nasıl görünüyorsa öyle. Belli etmez ama ederde, sadece kimse bilmez neden üzüldüğünü içine atmakla yetinir. Capcanlı biri ise üzüldüğünü belli eder veya etmemeyi tercih eder. Sorulara 'iyiyim' demekle üzüldüğü gerçeğini duvarlar arasına alır ve tebessüm eder.

Hangisi zor bilmiyorum. Aklındaki kötü düşünceleri kimseye anlatamadan yaşamak mı? Yoksa kırık parçalarının görünmesine rağmen onları ellerinle toplayarak gülümsemek ve ne yaşıyorsan tersini söylemek mi? Karar veremeyebiliriz ama bunlardan birini yaşayan fazlasıyla kişi olduğuna eminiz.

Boş sıramda pencereden kuşları izleyerek ve elimdeki kaleme eziyet çektirerek zaman öldürüyordum ki sınıfa rehber hocası gelerek düşüncelerimden sıyrıldım. Pelin öğretmenin yanında kahve rengi saçlarının her teli sanki özenle yapılmış, güneşten midir bilmem ama açık kahve gözleri, herkes gibi üniforma giyimeden krem rengi tişörtü üstüne kırmızı gömleği ve siyah pantolonu ile kendine çekicilik yaratmış tatlı bir çocupa benziyordu. Herkes çocuğu dikizlerken Pelin öğretmen bu ortamı fark etmiş olacak ki konuşmaya başladı.

"Arkadaşlar. Bu sene sınıflar yeniden dağıldı. Ve bu sene ki sınıfa yeni öğrencimiz Atlas, umarım anlaşabilirsiniz... Hangi yerler boş? İnci'nin ve Işıl'ın yanı boş, otur istediğin yere. Ben gidiyorum, sorun olursa gelirsin." dedi Pelin öğretmen ve sınıftan çıktı. Ben son cümleleri umursamayarak pencereden bakmaya devam ettim. Yani bu zamana kadar boş kalan yanım şimdi mi dolacaktı? Hemde zarif ama şatavatlı İnci varken mi? Mümkün değil. Ben dışardaki her ayrıntıya bakakalırken yanımda bir hareketlenme hissettim. Ve de herkesin üzerimdeki bakışlarını. Ne? hayır, İnci'nin yanı mı doluydu acaba? Yani zorunluluktan oturmuş olabilir ancak. Sağıma yavaş yavaş başımı döndürerek ona baktım, derin bir şekilde sıraya bakıyordu. Ona baktıktan sonra İnci'nin sırasına baktım yanı boştu? Anlamdıramamak böyle bir şey olsa gerek.

:):   :):   :):   :):   :):   :):   :):   :):  

4. Derse Öğretmenin sınıfa girişi ile derse başladık. Yanımdaki çocuk, pardon Atlas, ön sıradaki Doruk ve Uzay ile muhabbet ediyordu. Onlar Atlas bu okula gelmeden önce arkadaşmış, onların sayesinde gelmiş. Öküz gibi bağırarak konuşurlarken duydum bunu. Onlar gayet rahat bir şekilde derste sohbet ederken öğretmenin bu üçlüyü görmemesine şaşıyordum doğrusu.

"Işıl Naber?" Doruk yine bir aptal gibi benimle sohbet etmeye çalışırken yanındaki Uzay ve Atlas'da bana bakıyorlardı.

"Konuşmak isteseydim senle konuşmazdım Doruk" diyerek kısa kesmeye çalıştım ama Doruk asla cevap vermeden durmazdı.

"Hadi ama. Bak Atlas bu kız bir senedir benimle kahve içme teklifimi red ediyor ama asla vazgeçmeyeceğimi bilmesine rağmen hala hayır diyor. Ama artık direnmeyecek. Değil mi Işıl?" dedi Atlas ona ve bana öyle değişik bakıyordu ki sanki cevabımı bekliyormuş gibiydi.

"Artık dilimizi bilmediğini veya anlamadığını düşünmeye başlıyorum Doruk." diyerek gözlerimi devirdim. Sinirlenmiş olacak ki bileğimi hızlıca tuttu. Bu hareketi beni öyle sinirlendirmişti ki Atlas bile sinirlenmişken ben ondan önce davrandım ve Doruk'un kolunu tuttum. Bu hareketim ile kolunu çekti ama sabah olduğu gibi gözlerime bakıyordu. Yine gözümün önünden görüler geçerken elimi kolundan çektim. Üçüde neye uğradığını şaşırmış gibiydi, ama ben onların neden böyle donuk kaldığını anlamadan arkama yaslandım. Yeniden o göz ağrısını hissettiğimde gözümü yumdum ve dersi yarım yamalak dinlemeye başladım. Çünkü Atlas bana bakıp duruyordu ve bu beni az da olsa iyi hissettiriyordu. Onun bakışı değişik çünkü masum desem değil, sert desem değil. Nasıl olduğunu ben bile anlamış değilim.

Gözündeki Cehennem SıcaklığıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin