Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
"minho hyung beni görmezden geliyor."
"görmezden gelmesini sen istedin, oops bunu söylemek istemedim."
"bu doğru..."
"evet, bu doğru. onu özlüyor musun?"
"özlüyorum..."
"söyle ona."
"bu garip olacak, biliyorsun değil mi?"
"ne olmuş yani? minho hyung'un ne kadar üzgün olduğunu bilemezsin. senin beceriksizliğin bununla kıyaslanamaz bile."
"tamam, tamam, sakin ol! neden bu kadar kızgınsın? seni kim incitti?"
"ben kızgın değilim."
"lanet olsun, çok tuhafsın."
"evet, b-biliyorum. yani evet, s-sadece söyle ona. görüşürüz."
hyunjin, gözlerindeki yaşlarla oradan ayrıldı.
han ona çok tuhafsın dediğinde bu sefer canını yakmıştı.
hyunjin kendisinin değiştiğini hissediyordu, hassaslaştığını hissediyordu, hem de çok hassas.
'ben tuhafım. seungmin'in neden benden nefret ettiğine şaşmamalı.'
*
"hey minho hyung, neden buradasın?"
"üzgünüm, hyunjin ile senin konuştuğunu bilmiyordum, felix ve changbin odada konuşuyorlardı, ben de bu yüzden buraya geldim. böldüğüm için özür dilerim."
"bölmedin, zaten gidiyordu."
"yine de hiç gelmemeliydim. peki! itirafın nasıl gitti?"
"ne demek istiyorsun?"
"hyunjin teklif ettikten sonra ne dedi?"
"ne..."
"han, ondan hoşlandığını biliyorum, saklamana gerek yok."
"yanlış anlıyorsun."
"anlatmak istemiyorsan sorun değil. seninle konuşmamam gerektiğini unuttuğum için üzgünüm. hoşça kal, iyi geceler."
minho olabildiğince hızlı konuştu ve ondan kaçmaya çalıştı.