2. Bölüm

8 1 0
                                    

Uzun sayılabilecek bir yoldan sonra evime gelmiş ve yemeğimi yiyordum. Çok yemek yiyen bir insanım ve öğle molası da dahil olmak üzere tüm gün uyumuştum yani bir tencere pilav yememe çokta şaşırmamak lazım değil mi?

Tam yemeğimi bitirdiğim sırada dedem tarladan gelmiş ve bitkin duruyordu. Traktörümüz yaşlı ve yorgun olduğu için kullanan insanı da yoruyordu. Dedem azımsanmayacak kadar yaşlıydı. Yaşıtları genelde köyün kahvehanesinde okey oynayıp gençliğe saydırmakla yetiniyordu. Ama dedem yaşına rağmen çalışmaktan bıkmamış ve mesleğine devam etmekte ısrar ediyordu. Aslında bakarsanız yaptığı işi de bir hayli seviyordu. Dedemin torunu olduğum için ben de seviyordum. Yaşıtlarım babalarının paralarını Starbucks ve kafe gibi yerlerde yemekle meşgulken ben tarlaya gidip geliyordum ve bir şekilde aileme destek olmaya çalışıyordum. En azından kendi yükümü omuzlarından alıyordum.

"Hadi bakalım senin sıran, gece çok geç kalma ne yaparsan o." dedi dedem. Bense sadece gülümsemiştim. Çünkü bitkin düşmeden yahut uyuklamadan eve gelmezdim. Dedem de bu gülümsemenin sebebini anlamış ve dikkatli olmamı söylemişti. Dedeme sarılıp traktöre binmiş ve tarlaya doğru yola koyulmuştum. Eylül ayında olduğunuz için 1 ay sonrasında buğday ekimleri için tarlaları hazırlamamız gerekiyordu. Zaman olarak fazla göründüğünü biliyorum ama babamdan daha yaşlı bir traktörle bu işi yapmak çokta kolay sayılmadı. Bir de dedemin fazladan tarla kiralanması vardı tabi.

Ben tarlada uğraşırken yorulmuştum ve yatsı ezanı okunuyordu. Uğursuzluk getireceğine inandığım için traktörü durdurmuş ve bir ağacın altında oturmuştu. Hazır durmuşken dinlememek olmazdı değil mi?

Tam oturduğum sırada telefonum çaldı. Baktığımda yüzümde bir gülümseme belirmişti. Benim ezan okunurken duracağını bilen biri arıyordu, yani sevgilim.

Onu gerçekten çok seviyordum. Hani demiştim ya delirmiş ve herkesi dövmeye başlamıştım diye. Onun başlangıcı bu kızdı. Hayatımda kazanmam gerektiğinde kavgadan kaçmamam gerektiğini ilk onunla anlamıştım. Çünkü, onu da kavgayla kazanmıştım. Hatta ilk kavgam oydu ve fena dayak yemiştim. Birkaç gün gözüm mosmor gezmiş, ama onu kazanmıştım. Hatta sizi bundan 3 yıl öncesine götürüp anlatsam eminim ki güleceğiniz ve bir o kadar da seveceğiniz bir anı olduğunu fark edersiniz:D

Kısaca bundan 3 yıl öncesinde dershaneye yazdırmıştı beni ailem. Derslerim iyiydi ama güzel bir lisede okumam için daha fazlası gerektiğini düşünmüşlerdi. Ama derslerden çok dikkatimi çeken şey bir kızdı. Ama eğlenmek ya da zaman geçirmekten çok gördüğüm anda kalbimin ritmi değişiyordu. Öyle ki sıra arkadaşım Gökay onu görünce gözlerimdeki maviliğin arttığını söylüyordu.

Düşünsenize birini seviyorsunuz. Neredeyse yan yanasınız, aynı sınıfta. Ama hakkında bildiğiniz tek şey ismi. Bir gün dayanamayıp Gökay'a bu kızla konuşmak istediğimi söyledim. O da işimin çok zor olduğunu söyledi. Haklıydı da. Öyle ki isminin Sinem olduğu ve kimseyle tek kelime etmediğinden başka hiçbir şey bilmiyordum. Konuşmaya çalışsam bırakın konuyu diyecek tek kelimem yoktu.

Aradan günler geçti ben Sinem'i izledim. Sapık ya da takıntılı sanmayın sakın. Sadece nasıl yaklaşmam gerektiğini çözmeye çalışıyordum. Ama bir tane bile arkadaşı yoktu. Niye bu kadar yalnızdı hiç bilmiyordum ve hiç bilemeyecektim. Onu izlediğim süre zarfında dikkatimi çeken tek şey her teneffüs kantine gidip kahve içtiğiydi. Yaşın 12 ve filtre kahve mi içiyorsun? Gerçekten şaşırmıştım. Ama aklıma gelen tek şey bir kahve alıp yanına oturmaktı. Ve öyle de yapacaktım ders bitiminde. Zil çaldığında ellerim cebimde kantine doğru ilerliyordum,önümde Sinem ile birlikte. Kahvesini alıp her zaman oturduğu yuvarlak kırmızı ve 4 sandalyesi olan masaya geçti. Onu izlerken kantinde bulunan Seher abla beni dürttü. Kahvem olmuş ama Sinem'i izlediğim için farkına varmamıştım. Seher abla tam gideceğim sırada kolumdan tuttu ve "İşin zor doğrusu kolay gelsin" dedi gülerek. Sağolsun zaten içim içimi yiyordu artık yürümeyi unutmuştum. Tam adım atacağım sırada üst sınıflardan bir çocuk gelip "Naber güzelim?" diyerek Sinem'in yanına oturdu ve kolunu omzuna attı. Donup kalmıştım. İlk defa birinden hoşlanmıştım ama sevgilisi varmış. Çok kötü hissetmiştim. Peki o kadar izlememe rağmen ben bu çocuğu nasıl görmemiştim? Bir önemi kalmamıştı. Kalbimin kırılan parçalarını yerden süpürüp gidecektim. Tam kapıdan çıkacağım sırada "Sen kimsin? Çek elini üstümden!" cümleleriyle yerime çakıldım. Tahmin ettiğiniz gibi bu Sinem idi. Ve o çocukta salça olmaya gelmişti. Asıl sorun şu ki ben ne yapacaktım? Şuana kadar Hiç kimseyle kavga etmemiş, sadece dayağımı yiyip köşeme çekilmiştim. Elime baktığımda aldığım kahveyi gördüm. Ve Sinem'in sesini tekrar duymamla harekete geçtim. Omzuna dokunduğum için yüzünü bana dönmüştü. Şansızlığa bakın ki o sımsıcak kahvem yüzüne dökülmüş ve yakmıştı. Madem başladık işini bitirelim değil mi? Suratına attığım sağlı sollu yumruklarla yere sermiştim. Benim de canım yanıyordu çünkü ilk defa birisine vurmuştum. Nasıl vurulur bilmediğimden sağ bileğimi incitmiştim. Ama bozuntuya vermemiştim. Bundan daha önemlisi ruh halimde anlam veremediğim bir duygu vardı, öfke. O kadar çok öfkelenmiştim ki kimseyi gözüm görmüyordu. Zaten hemen sonrasında kantinden çıkıp lavaboya gitmiştim. Aynada kendime bakıp "Kimsin sen? Kimsin Gece?" diye sayıklıyordum.

   Ders zilinin çalmasıyla kendime zar zor gelebilmiş, elimi yüzümü yıkıyordum. Lavabodan çıktığımda beni bekleyen sürprizden haberim yoktu. Sinem duvara yaslanmış bekliyordu. Aldırış etmeyecektim ki çıktığım sırada yaslandığı duvardan ayrılıp bana teşekkür etti ve sınıfa doğru yöneldi. Az önce ne olmuştu? O çok hoşlandığım kız bulunduğum yere gelip bana teşekkür etmişti. Şaşkındım. Olanları Gökay'a anlattığımda inanmamıştı. Sonraki teneffüste Sinem'in yanıma gelerek "İçeceğin kahve benim yüzümden mahvoldu,izninle sana bir kahve ısmarlayabilir miyim?" demesiyle o da hem bana inanmış hem de şaşırmıştı. O günün çıkışında yüzünü kahveyle yaktığım çocuk arkadaşlarını toplayarak beni bir güzel pataklamıştı. Dudağım ve kaşım patlamış gözüm ise mosmor olmuştu. Değmiş miydi? Kesinlikle. Çünkü o günden sonra her gün beraber kahve içmiş ve bir süre sonra sevgili olmuştuk. Yani, şuan olduğum Gece'nin temeleri atılmıştı.

    Ne diyordum? Ha evet. Çalan telefonumu açtım ve sevdiğim kızla konuşmuştum. Kazandığı liseyi pek fazla beğenmediğini ama bana bir sürprizi olduğunu söylemişti. Lafladıktan sonra konuşmayı bitirip işime geri dönmüştüm.

    Merak ediyordum da sürprizi neydi acaba?

Sonsuzluğun Sonunda... Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin