"Gece oğlum, Sinem kansemiş" İnsan birçok yumruğa dayanabilir aslında. Nasıl oluyorda 2 saniyede söylenen 4 kelime ile yerle bir olabilir ki? Bu kelimeler Gülizar Ablanın dudaklarından döküleli yaklaşık yarım saat olmuştu. Benim ağzım açılmıyordu. Ne diyecektim ki zaten. Bir anne ve babanın evlatları, daha doğrusu her şeyleri ölümle boğuşuyormuş. Benim her şeyim ölümle boğuşuyormuş. Peki ben bunu nasıl fark edemedim. Güçlü bir kız olduğunu biliyordum. Bu yüzden hâlâ kendimi avutmak için bunu kullanıyordum.
Sevdiğimin yanından çıkan ve etrafa bakınan doktoru fark ettiğimde koşar adım yanına gittim. Arkamdan Gülizar Abla ve Akif Abi de geldi. Doktorun diyeceklerini hepimiz elimiz yüreğimizde beklerken kalbimi durduracak kadar kuvvetli kelimeler dudaklarından döküldü. Dediğine göre Sinem'in hemen ameliyata alınması lazımmış, aksi takdirde yaşamasının imkanı yokmuş, kötü olan ise ameliyatta riskliymiş. Masada kalma olasılığının yüksek olduğunu söylediğinde ellerimi doktorun yakasında, hiç açılmayan ağzımın da doktora yaşatması için ettiğim tehtidlerle açıldığını fark ettim. Diğer çalışanlar beni ayırdı. O sırada Sinem'in ameliyathaneye almak üzere sedye ile çıkardılar. Hemen yanında bitip elini tuttum ve "İyi olacaksın" dedim. Ama o aksini düşünüyordu, çünkü "Her ne olursa olsun ben o kapıdan seni severek gireceğim, ölü ya da diri o kapıdan çıkmam bunu değiştirmeyecek. Ama eğer toprak olursam, bensiz de mutlu ol." dedi. Ve bir şey diyemeden ameliyathaneye alındı. Arkasından kısık sesle "Seni seviyorum herşeyim" diyebildim. Hemen arkasından doktor da ameliyathaneye girdi.
Saat 11 de başlayan bekleyişimiz sabaha karşı 4 e kadar sürmüştü. Yakasına yapıştığım doktor ameliyathaneden çıktı. Bir terslik vardı. Doktorun yüzü düşüktü. Ve ağzından çıkan 3 kelime beni toprağın altında sokmuştu. "Üzgünüm, hastayı kaybettik..." Sonrasında da bir şeyler söyledi. Ama ne önemi vardı ki? Beni ben yapan, hayatta kazanmam için kavgadan kaçmamam gereken insan artık yoktu. Yumruklarımla kazanmayı öğreten insan beni elini kaldırmadan öldürmüştü.
Ertesi gün olmuş ama ben uyumamışım. Arabayı eve bırakıp tekrar ilçeye dönmüştüm ve hastanenin önündeydim. Şaka olduğunu zannettim hep. O yokken ne hale geldiğimi görmek için yaptığı bir şaka.
Mezarlığa gelinceye kadar hep öyle sandım. Ama... Ama onu gömerken şaka olmadığını anladım. 2 metre derinliğinde bir çukura gömüyorlardı onu. Nasıl yatacaktı ki benim sevgilim orda? Yaz aylarında bile üşüyüp battaniyeye sarılan o sevgilim, buz gibi toprakta nasıl yatacaktı?
Hiçbir sorunun cevabını veremedim kendime. Ama bildiğim tek şey, onunla beraber ben de o mezardaydım...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sonsuzluğun Sonunda...
AksiyonNe kadar güçlü olursan ol, elde edemeyeceğin şeyler her zaman vardır...