Zeynep saatlerdir önünde ki bilgisayar ekranına bakıyordu. Ne kadar süredir burada böylece oturduğunu bilmiyordu ama içmek için yanına alıp da unuttuğu kahvesi çoktan soğumuştu. Dakikaların hatta saatlerin geçtiğinin farkında değildi. Cihad'ın ona verdiği flaş bellekte kendini kaybetmişti. Elinin altında ki defter karalamamalarla doluydu. Kerem Komiser ile ilgili her ayrıntıyı tek tek kayıt etmiş ve detayları dikkatlice tekrar tekrar incelemişti. Fakat hala ne yapacağına karar verememişti. Bu elindekilerin Kerem Komiseri mesleğinden etmeye yeteceğine emindi. Hesabına yapılan para transferleri, gizlice yapılan görüşme kayıtları ve daha onlarca ifşa elinin altındaydı şuan ama Zeynep tüm bunları kime güvenerek verecekti? Cihad'ın da dediği gibi adamların savcılıkta bile tanıdıkları vardı.
Öyle ya da böyle bir yolunu bulmalıydı. En azından şuan onu saf dışı tutan Kerem Komiserden kurtulabilirdi. Diğer yandan da aklında ki deli fikir ona dokunmamasını söylüyordu. Böylece gözünün önünde olabilir ve Zeynep onu izleyebilirdi. Çünkü ondan sonra başlarına atanacak Amir'i tanımıyor olacaktı. Bir de Kerem Komiseri işin içinden çıkarınca Cihad'ın işine kolaylık sağlamış olacaktı ki bunu da yapmak istemiyordu.
Bilemiyordu... delice bir ikilemin içine düşmüştü.
Başını geriye yatırıp derin bir soluk aldıktan sonra oturmaktan uyuşan bedenini hareket ettirip bilgisayarın başından kalktı. Oturmaktan tutulan bedeninin ve yarasının acısıyla inleyip ayaklandı. Bilgisayarı kapatıp, soğumuş kahve bardağını da eline aldıktan sonra mutfağa geçti ve önce kahveyi döktü. Büyük bir su bardağı ile ağrı kesicisini de yuttuktan sonra hiçbir şey düşünmemeyi dileyerek yatak odasına geçip kendisini yatağa bıraktı.
Başını yastığa koyar koymaz gözlerini kapattı ve zihninde bütün günün özetini yaparken aklı istemsizce Cihad gittikten sonra kitapta denk geldiği o şiire gitti. Farkında olmadan ezberlediği mısraları mırıldandı.
"Yüz-binler içinde ikimiz ağlayoruz.
Doğrularımız bir, yalanlarımız ayrı.
Korkarım ki ikimiz de anlayoruz,
Başka başka şeyleri aynı."
Zeynep kapalı göz kapaklarını aralayıp çatık kaşlarla tavana baktı. Ve şiirde aklına takılan o mısrayı birkaç defa kendi kendisine tekrarladı.
"Doğrularımız bir, yalanlarımız ayrı."
Cihad ile doğrularının bir olma ihtimali var mıydı ki?
....
2 gün sonra, gece...
Cihad ellerini pantolonun ceplerine sokmuş gökyüzüne bakıyordu. Hafif serin hava yüzünü okşayıp geçerken kısa bir an gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. Temiz havayı birkaç kez soluduktan sonra gözlerini araladı ve gökyüzünde yer alan tek tük yıldızlara baktı.
Çocukluğunu anımsadı... Her gece odasında ki balkona çıkıp gökyüzüne baktığı o günleri.. Cihad, bazen hala o çocuk olduğunu hissediyordu. Bedenen büyümüş ama ruhen hiç büyümemiş gibiydi. O balkondan gökyüzünü izleyen küçük Cihad olarak kaldığını hissediyordu. Çocukken her zorlukta kitaplara sığınan, bir şeyler duymamak için dolabına girip kulaklarını kapatan ve üzüntülerini gökyüzüne anlatan o çocuk...
Çocukken kendi kendisine verdiği sözleri düşünüyordu da, nasılda her sözünü tek tek çiğnemişti. Şimdi olduğu yere bakıyordu da, bazen bazı şeylerden asla kaçış olmadığını düşünmeden edemiyordu. Otuz yaşına gelmiş, ama içinde çocukla bile yüzleşememiş bir adamdan başka bir şey değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CİHAD - Ara Verildi -
General Fiction"Dur!" derken elinde ki silahın kabzasını sıkıca kavradı. Ve bir kez daha ikazını yeniledi, bir kaç adım ötesinde ki karanlık siluete bakarak. "Polis! Elinde ki silahı bırak ve teslim ol!" Derin solukları sakinleşirken uzakta ki polis sirenlerinin...