Derin bir soluk aldı. Gözleri yüzüne vuran gün ışığı ile kapandı. Düşünceleriyle baş başa kalırken aldığı derin soluklarda boğulmaya devam etti. Hayatı alt üst olmuştu. Her şey rayından çıkmıştı, tepe taklak gidiyordu ama nereye bilmiyordu. Bir uçurumdan aşağı yuvarlanıyordu ama sonu var mıydı? Sonu iyi mi olacaktı? Bilmiyordu.
Günler, saatler geçiyor ve onun zihnindeki sorularda üst üste bir dağ gibi birikiyordu. Cevapsız soruları vardı ve cevabını nasıl bulacağını bilmediği sorulardı bunlar. Bir şeylerle kendisini oyalıyor, vakit öldürüyor ama şuan olduğu gibi kendisi ile başbaşa kalınca düşüncelerinden kaçamıyordu. Ailesiyle uzun zamandır konuşmuyordu, tüm bu olanlardan haberleri var mıydı? Dışarıda, onun dışında kalan o hayatta neler olup bitiyordu? Zeynep, bir eve tıkılıp kalmıştı. Bir fare gibi saklanıyordu. Hem de kendi meslektaşlarından.
Dudaklarında tuhaf bir tebessüm oluştu. Gözleri hâlâ kapalı dururken yüzüne vuran güneş ışığının varlığını hâlâ hissedebiliyordu ve bu ona garip bir haz veriyordu. Kendi durumuna gülüyordu şimdi. Bir kaç ay önce bu durumda olacağını biri söylese inanmazdı ama şuan akla hayale sığmayan bir karmaşanın içindeydi.
Zeynep, aşık olmaması gereken birisine aşık olmuştu. Yanlış kararlar vermiş ve verdiği kararlarla bir uçuruma sürüklenmişti. Fakat bir şey vardı. Kalbi... Kalbi hâlâ mutluydu. Tüm bu yaşananlardan gram pişmanlık duymayan oydu. Mantığı ve kalbi ölümüne çelişiyordu ama Zeynep baskın olanın kalbi olduğunu biliyordu. Özellikle Cihad'ı görünce. Kalbi daima ön plana geçiyordu.
Yavaşça gözlerini araladı ve gökyüzüne baktı. Her şey bitse diye düşündü. Her şey bitse ve kendisini ufak bir kasaba da sevgi dolu insanların arasında bulsa. Tek istediği buydu aslında. Küçük bir yere yerleşmek ve sakin, tek düze bir hayat yaşamak. Bu kadar zor muydu? Zeynep, anlamıyordu. Basit istekleri vardı. Ama o basit isteklere giden yol ne zorlu şeylerle çevriliydi. Mesela Cihad... Onu da istiyordu o sakin yaşamında, bu mümkün müydü? Onun o yaşama dahil olması söylendiği kadar kolay olabilecek miydi?
Bakışları dalgınlaştı, yüzü gölgelendi. "Beklentiler üzer" diye mırıldandı. Beklentiler üzer...
Bedenine sarılan kollarla irkilsede burun deliklerinden içeriye sızan tanıdık kokuyla bedeni yarıştı. Bir güven duygusu sardı bedenini ve saçlarının arasında nefesini hissetti. Ardından duyduğu kelimeler ile kısa bir anlığına gözlerini kapatıp açtı.
"Nereden çıktın karşıma böyle
Sesin ılık bir bahar güneşi gibi ığıl ığıl akıyor içime
Asya'nın bozkırlarında ordular düşüyor peşime
Yığılıp kalmışım bu Anadolu toprağına Sitare
Adam akıllı yorulmuşum
Ellerin böyle olmamalıydı
Ellerine acıyorum
Ve kim bilir kaç zamandan beridir kalbimi öğütlüyorum
Durup durup ıssız yerlerde
"güçlü ol ey kalbim, güçlü ol
Daha çok işimiz var" diyorum "Zeynep yavaşça ona döndü ve gözlerine baktı. "Hangi şiir bu?"
"Sitare"
"Sitare mi?"
"Dilaver Cebeci'nin Sitare şiirinden bir kısım."
"Çok güzelmiş"
"Güzeldir" Zeynep onun gözlerinde takılı kaldı. Dikkatli bakışları yüzünde gezinirken hafif bir tebessüm etti.
"Daha ne kadar buradayız?" diye sordu bir kaç dakikalık sessizliğin ardından. "Bir hafta oldu"
"Biliyorum ama hâlâ Erdal Altun'u arıyoruz."
"Kerem Komiser?"
"Hâlâ yaşıyor"
"Bırakmayacak mısınız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CİHAD - Ara Verildi -
Ficção Geral"Dur!" derken elinde ki silahın kabzasını sıkıca kavradı. Ve bir kez daha ikazını yeniledi, bir kaç adım ötesinde ki karanlık siluete bakarak. "Polis! Elinde ki silahı bırak ve teslim ol!" Derin solukları sakinleşirken uzakta ki polis sirenlerinin...