(Chan'dan)
"Burada hiç mutlu olamadın, ama orada mutlu olursun değil mi?" Gözümden bir yaş daha akarken, sıkıca avuçlarım içerisine aldım toprağı. Sanki Haneul'un elini tutuyordum. Toprağı daha sıkı tuttum, hiç bırakmayacakmış gibi...
Ama omzuma değen bir el ile sıktığım toprağı serbest bıraktım. Ayağa kalkıp, arkama döndüm. Bu Bayan Lee'ydi. Bana fazlasıyla kızgın, kırgın bakıyordu. Gözleri ağlamaktan kızarmış ve biraz şişmişti. Onu incelemeyi bırakıp, kendimi duyacağım sözlere hazırladım.
"Burada ne işin var? Kızımı rahat bırak artık! Bu Dünya'da ona çektirdiğin acılar yetmedi mi?! Şimdi defol, her zaman gittiğin gibi git! en azından toprağın altında huzurla yatsın yavrum." Bir şey demedim, diyemedim, diyemezdim.
Sadece başımı eğdim ve gözlerimden bir kaç yaşın firar etmesine izin verdim. Ne yüzle Bayan Lee'nin karşısına çıkmış, kızı için ağlıyordum? Hem de kızını öldüren benim bencilliğimken.
"Ağlıyor musun birde?! Cidden sana inanamıyorum! Kızım senin yüzünden öldü! Senin yüzünden! Ve sen karşıma geçmiş yüzsüz gibi ağlıyorsun!" Güçlü duramayıp, dizlerinin üstüne çöktü.
Ağlamaya başladı. Kendini durdurmaya çalışsa da, başaramıyordu. Sonunda hıçkırıklara esir olmuştu. Bende çöktüm, gözlerimi sildim. Artık yapmam gerekeni yapacaktım.
"S-siz ne deseniz haklısınız Bayan Lee. B-ben çok ö-özür dilerim."
Bir anda durdu ve donuk bir ifade ile bana baktı. Günlerdir, bir şey yiyip, içmediği belliydi. Ölen kızının yasını daha ölmeden tutmaya başlamış olmalıydı. Çünkü bildiğime göre, Haneul gece geç saatlerde hayatını kaybetmişti.
Daha bir gün bile olmamıştı.
"Özür diliyorsun öyle mi? Senin özrüne ihtiyacı olan ben değilim, senin özrüne ihtiyacı olan Haneul..."
Kafa salladım.
"Biliyorum, biliyorum efendim. Ondan fazlasıyla özür diledim, ama o beni asla affetmeyecek..."
Histerik bir gülüşle cevap verdi. Bayan Lee Hye Sun, söz konusu kızı ise Dünyayı karşına alabilirdi.
"Tabi ki affetmeyecek. Sen, onun ölümüne sebep oldun. Nasıl seni affetmesini beklersin?"
"Haneul'u isteyerek terk etmedim, lütfen beni bir kez olsun dileyin Bayan Lee. Lütfen."
Ayağa kalkıp, bana kızgın olduğunu belli edecek şekilde bakmaya başladı. Sonuna kadar hakkediyordum.
"Hayır. Seni dinlemeyeceğim. Seni dinlesem ne değişecek ki? Kızımın senin yüzünden öldüğü gerçeğini hiçbir şey değiştiremez."
Haklıydı.
Anlatsam ne değişecekti ki? Haneul geri gelecek miydi?
Hayır.
Bende ayağa kalkıp, Bayan Lee'nin önünde durdum.
"Şimdi, git buradan. Kızımı daha fazla huzursuz etme."
Eğilip selam verdikten sonra, yine kendime küfür ede ede yürümeye devam ettim. Öylece yürürken, ileride gördüğüm banklardan birine oturdum. Gözlerimi kapattım ve kafamı geriye yatırdım. Başladım düşünmeye.
Nasıl bu kadar acımasız olmuştum? Nasıl bu kadar bencil olmuştum? Sebep olduğum bunca şeyden sonra, nasıl kendime gelecektim?
Bundan sonra aşk hayatımın olacağını sanmıyorum. Benim için, 'aşk' denilen o duyguyu boyumun yetemeyeceği uzun raflardan birine kaldırmak en doğrusu olacaktı.
Zaten bir daha Haneul'u sevdiğim kadar, birini seveceğimi sanmıyorum.
Sevmezdim, sevemezdim...
🍀🍀
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dusk till dawn
FanfictionBunu okuduktan sonra fazlasıyla pişman olacaksın, ama seni affetmek için ben burada olmayacağım. 🍀 *Haneul'un günlüğü* ⚠︎Alıntılar vardır. Günlük serisinin 1. Kitabıdır. • kitabın kapağı "Astria's Graphic Portfolio" tarafından tasarlanmıştır.