Ho Kirai'nin genelde tek başına olduğu üç odalı, sessiz ev, o gün normalin aksine biraz daha gürültülüydü. Gerçi fazladan bir çift ayak sesi ve bazı tabak sesleri ne kadar gürültü sayılır tartışılırdı -zaten Kirai'nin de hiçbir şey duyduğu yoktu- fakat yine de Kirai, hâlinden memnundu. Annesiyle pek vakit geçiremiyorlardı, bu yüzden annesi evde olduğunda, yalnızca varlığını hissetmeyi bile seviyordu. Haftasonları onun için bu yüzden biraz özeldi.
Haftasonu kendimi yalnız hissetmiyorum.
O sırada Bayan Ho, çalan kapı yüzünden yıkamakta olduğu tabağı bıraktı. Pek misafirleri olmazdı. Aslında misafirleri olmazdı.
"Kim ki?" diye mırıldandı, kendi kendine.
Ellerini bir mutfak havlusuna kuruladı ve koşar adımlarla kapıya ilerledi.
"Buyrun?" diye sordu, tereddütlü bakışlarla kapıyı açarken.
Görüş açısına ilk giren şey, hafif uzun, kahverengi saç tutamlarıydı. Karşısındaki çocuk en fazla kızıyla yaşıttı. Sırtında kocaman bir çello kutusu vardı. Siyah yırtık pantolonu ve siyah tişörtüne ters düşecek kadar masum bir ifadeyle kadına gülümsedi.
"Merhaba efendim, ben Kirai'nin arkadaşıyım. Adım Lee Taeyong, habersiz geldiğim için üzgünüm..." dedi, hafifçe eğilerek.
Kendisine sanki inanılması zor bir halüsinasyonmuş gibi bakan kadın yüzünden gergince yerinde kıpırdandı. Elinde sıkı sıkı tuttuğu, kahverengi paltosunun uzun kolları yüzünden gözükmeyen, küçük, parlak hediye paketini gergin olduğundan dolayı sıktığında, aralarındaki sessizliği paketin hışırtısı kapladı.
"... Müsaitse Kirai'yi geç kalmamak kaydıyla dışarı çıkarabilir miyim?"Ho Sowoo, şaşkındı. Kirai pek arkadaşları olan bir kız değildi. Değil onlarla dışarı çıkmak, mesajlaşmazdı bile. Telefonunda tek bir numara kayıtlıydı, o da annesinin numarasıydı.
Bir de o henüz bilmiyordu fakat Lee Taeyong'un.
"Elbette..." diye mırıldandı kadın, hafifçe kekeleyerek.
Ona beklemesi için işaret parmağını kaldırdı.
"... Bir saniye."
O koşar adımlarla içeri girerken, kapı yavaşça Taeyong'un suratına kapandı."Kirai!" diye bağırdı Ho Sowoo, dolu gözlerle.
Balkonda oturmuş, öylece dışarıyı izleyen Kirai elbette ona dönmemişti bile.
Genç kadın, kızına doğru koştu ve tek elini onun omzuna koydu. Kirai, gözlerini ona çevirdiği anda Bayan Ho elini kendi alnına yasladı ve başparmağı, diğer dört parmağına denk gelecek şekilde kapattı.
Bir çocuk...
İki elinin işaret parmağını ona doğrulttu, ardından kendisini gösterdi.
... Geldi.
Kirai'nin gözleri anında parlarken, kaşları da hemencecik havalanmıştı. O heyecanla ayağa kalkarken, Ho Sowoo ise gülümseyerek kızına odasını işaret etti. Ardından iki elini göğsünden başlayarak, üzerini silkeler gibi aşağı doğru hareket ettirdi.
Üzerini giyin.
Kirai, hızlıca başını salladı ve yüzündeki kocaman gülümsemesiyle dolabına doğru koşmaya başladı. Çok geçmeden pembe, çiçekli, bebek yaka elbisesi ve bayağı uzamış dalgalı, kahverengi saçlarıyla odasından çıktı ve annesine gülümseyerek el salladı. Hafifçe makyaj yaptığından yanakları beyaz teninde pembe kalmış, parlatıcıyla süslenmiş dudakları ve iri, uzun gözleri annesinin gözlerini almıştı. Genç kadın, kızına geri el salladı ve askılıktan montu ile çantasını alarak kapıyı açan kızının arkasından, dolu gözleriyle bakakaldı.
Şaşkındı ama bir o kadar mutluydu da. Kirai'nin bir arkadaşı ilk kez eve geliyordu. Hatta ilk kez kızının bir arkadaşı olduğunu görüyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hated by the life itself ➵ lee taeyong✔️
FanfictionHo Kirai'nin ilk sözleri, Lee Taeyong'un son şarkısıydı. 2020 | ©yutaneko