Başımı arkaya yasladım. Her gün kendime nefretle baktığım banyoya girerek o aynaya son kez baktım. Küveti doldurdum ve kendimi içine bıraktım.
Kurdeleyi bazen kesmen gerekiyor, Kirai.
Ben de öyle yaptım.
Ta ki kırmızı renge boyanmış suyun içine gömülene kadar.
Ho Kirai'nin heyecandan tir tir titreyen elleri birbirlerine kenetlenmişti. Uzun, dalgalı saçlarının önlerinden alınan birkaç tutam, her zamanki gibi arkada birleştirilerek pembe bir kurdeleyle tutturulmuştu. Dizlerinin üzerinde biten, kalın, kışlık elbisesi ve elbisesinin altındaki siyah diz üstü çoraplarıyla bir oyuncak bebekmiş gibi gözüküyordu. Makyajı her zamankinin aksine daha özenli yapılmıştı.
Okulun malzeme odasına kapanmıştı. Sırası gelene kadar burada Taeyong'u bekleyecekti.
Taeyong'un desteğine ihtiyacı vardı.
O sırada Lee Taeyong'un evinde ise büyük bir kargaşa hâkimdi. Polis memurları evin içinde koşuşturuyor, birkaç kişi Bay Lee'yi sakinleştirmeye çalışıyor, içine doğan bir hisle okula onunla beraber gitmek için çocuğun evine gelen Nakamoto Yuta ise omuzları sarsıla sarsıla ağlıyordu.
"Aptal!" diye bağırdı, çocuğun bir örtüyle kapatılmış bedenine doğru.
Kucağında Taeyong'un çello kutusu vardı. Sanki onu kendisinden zorla alacaklarmış gibi sıkı sıkı kutuya sarılmış, Taeyong'u taşıyormuş gibi özenli tutmuştu.
"Sensiz yaşayamam demiyorum..." dedi, kızarmaya başlamış gözlerini tek elinin tersiyle silerek.
Burnunu çekerek nefes almaya çalıştı.
"... Ama sensiz eksik olur. O kıza ne diyeceğim? Aylar boyu üzerinden çalıştığın son şarkıyı ona bırakıp gittin, sen demiyor muydun kızın kollanması gerek diye? Nasıl başa çıkacak şimdi böyle bir bokla?"
Hıçkırarak çelloya sıkıca sarıldı.
"Sen hiç yalnız olmadın! Sen hiç duyulmamış, önemsenmemiş olan değildin! Ben görüyordum! Kirai görüyordu!"
Titreyen dizleri yüzünden hafifçe sendeledi. Düşmemek adına sırtını arkasına duvara yasladı ve gözyaşları yüzünden ıslanmış yüzünü koluna silerek kuruladı."Şimdi de herkesin görmesini sağlayacağım."
Sırtını duvardan çekti, çello kutusunu tıpkı Taeyong'un yaptığı gibi omuzlarına astı, ardından tüm gücüyle evden çıkarak okula yetişmek adına koşmaya başladı. Kirai'nin gösterisi başlamadan önce yetişmesi ve ona çelloyu vermesi gerekiyordu. Nedeni yoktu, sadece öyle hissediyordu.
Tıpkı o sabah Taeyong'a uğraması gerektiğini hissettiği gibi.
Lee Taeyong, hep çello çalarken yüzünü acı içinde buruştururdu. Herkes parmakları acıdığı için olduğunu söylerdi, benim ise onlara hiç inanasım gelmezdi.
'O kadar basit değil.' diye düşünürdüm hep.
Onun yaraları daha derindi.
"Yuta? Sorun ne?" diye sordu Minatozaki Sana, gözyaşları içinde okul bahçesine giren çocuğa.
Uzun, küçük bir atkuyruğu şeklinde topladığı saçları dağılmıştı. Gözleri ve yüzü ağlamaktan kızarmış, nefes nefese kaldığından domatese dönmeye başlamıştı. Kendisine şaşkın gözlerle bakan kıza dolu gözlerini çevirdi.
"Kirai'yi gördün mü?"
Sana onaylar gibi başını salladı.
"Evet, malzeme odasına girdi, bir daha da çıkmadı..."
Turuncu saçlı kızın gözleri, çocuğun bir sırt çantası gibi omuzlarına astığı kutuya kaldı.
"... Taeyong'un çellosu değil mi o?"
"Artık Kirai'nin." dedi Yuta, yavaş adımlarla okulun içindeki malzeme odasına doğru ilerlerken.
Sana, çatık kaşlarla ona döndü.
"Ne demek istiyorsun?"
"Lee Taeyong..." dedi Yuta, tekrar yanaklarından süzülmeye başlayan yaşlarla.
Tek elini malzeme odasının kapı koluna koydu. Ardından kızın gözyaşları içinde yere çökmesine sebep olacak cümleyi ekledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
hated by the life itself ➵ lee taeyong✔️
FanfictionHo Kirai'nin ilk sözleri, Lee Taeyong'un son şarkısıydı. 2020 | ©yutaneko