7 ❧ these choices and voices, they're all in my head

1.2K 150 58
                                    

7 ❧ Bu seçimler ve sesler, hepsi kafamın içinde. Bazen beni deli ediyorsun. Bazen, yemin ederim ki, benden nefret ettiğini düşünüyorum.

 Bazen, yemin ederim ki, benden nefret ettiğini düşünüyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Irene oflayarak telefonu kapattı. Rose'yi de Jennie'yi de teker teker aramıştı. Hem de defalarca. Ancak ikisi de cevap vermemişti. Bugün günlerden pazartesiydi, haftasonu sonunda bitmişti. Saat, neredeyse öğle vaktine geliyordu ama Rose işe gelmemişti. Onun işe gelmediği zamanlar bir elin parmağını geçmezdi ve bu zamanlarda da mutlaka hem patronu olan Bayan Kang'ı hem de Irene'i haberdar ederdi. Bu yüzden Irene oldukça endişelenmişti. Adımlarını binadaki magazin dergisi bölümüne yönlendirdi. Jennie burada çalışıyordu, onu bulursa Rose'nin nerede olduğunu sorabilirdi. Bürodan içeriye girdiğinde herkesin kendi masasında çalıştığını görmüş, onları rahatsız etmemeye çalışarak girişte oturan bir kıza yönelmişti.

"Merhaba," dedi gülümseyerek. Kısık sesle konuşmaya çalışıyordu. "Ben Irene, haber bölümünde çalışıyorum. Jennie, burada mı?"

"Hayır," demişti karşısındaki kız. "Jennie bugün işe gelmedi. Aradık ama telefonunu açmıyor. Doğrusu Bayan Kang epeyi sinirlendi. Daha önce hiç böyle yapmazdı Jennie, neden telefonu kapalı anlayamadım. Umarım bir sorun yoktur."

"Ben de bilmiyorum." Irene sıkıntıyla iç çekti. "Neyse, teşekkür ederim." Kapıyı açıp bürodan çıkmış ve binadaki kendi bölümüne doğru ilerlemeye başlamıştı. Öğle arası başlamak üzereydi. En iyisi Rose'nin ve Jennie'nin evine gidip bir bakmaktı. Onların ailesiyle araları pek iyi değildi, pek arkadaşları olduğu da söylenemezdi. Yani, gidecek bir yerleri yoktu. Hasta olabilirler miydi? Bu tip düşünceler Irene'i iyice gererken adımlarını hızlandırarak masasına ilerledi. Ceketini ve çantasını alarak önce bürosundan sonrasında da binadan dışarı çıktı. Mavi renkli arabasına binmiş, sadece beş dakika içinde Jennie ve Rose'nin evinin önüne gelmişti. İş yerine pek uzak olmadığı için şanslıydı çünkü beş dakika bile kafasında kurduğu senaryolar yüzünden saatler sürmüştü sanki.

Arabayı kenara park ettikten sonra hızlıca dışarı çıktı ve arabayı kilitledi. Kaldırımdan geçerek evin kapısının önüne gelmişti. İki katlı bir evdi ve tamamen bu iki genç kıza aitti. Zile bastı. Birkaç dakika bekledi ama açan olmamıştı. Tekrar zile bastı, bir kez daha ve bir kez daha. Her seferinde birkaç defa beklemişti ama kimse çıkmamıştı. "Rose," diye seslendi. "Jennie!" Kenardan dolaşıp pencereye baktı ama açık pencere yoktu. İçerisi ise perdeler yüzünden gözükmüyordu. İç çekti. Evde yoklardı anlaşılan ama bu durum Irene'i daha da endişelendirmişti. Birkaç dakika düşündükten sonra telefonunu ellerinin arasına aldı ve bir çilingir çağırdı.

Arkadaşları için çok endişeliydi ve elinden ne geliyorsa yapmak istiyordu. Çilingir Irene'in isteği üzerine evin kapısını açmış, parasını alarak arabasına binip gitmişti. Irene içeri girdiğinde salonun bomboş olduğunu görmüştü. Fakat garip olan kısım televizyon açıktı. Hafifçe yutkundu. "Roseanne? Jennie? Ben geldim, evde misiniz?" Salonu geçerek hemen yan taraftaki mutfağa ilerledi. Mutfakta da kimse yoktu. Birinci kattaki lavaboya baktı. Boştu. Derin bir nefes alarak merdivenlerden yukarı çıktı. Jennie'nin de Rose'nin de odası boştu. Aynı şekilde ikinci kattaki lavabo ve banyoda da kimse yoktu. Çaresizce salona geri döndü. Televizyonun açık olması çok ama çok garipti. Koltukların önündeki sehpada iki tane bardak vardı. Fakat, bir bardağın daha izi oluşmuştu. "Evlerine biri mi geldi," diye mırıldandı kendi kendine.

vindicta ❅ rosékook•taeliceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin