Ben ölümü tattım, ölmedim sadece.
Ruhum bedenimin hapsolduğu karanlıkta çırpınırken etrafı kuşatan çığlıklarım bir çıkış yolu arıyordu. Nerede veya nereye ait olduğuma dair en ufak bir fikrim yoktu ancak rüzgarın etkisiyle bir ağaç dalından kopan kuru yaprak gibi oradan oraya savrulup duruyordum. Savruldukça çarptığım her yerde bir parçam kalıyordu ve ben benden eksiliyordum. Çarptığım bir yerden ötekine sürüklendiğim o andaydım işte. O eksiliş dakikalarındaydım. Kardeşim uğruna anlaşma yaptığım adamın ellerinden alınmış bir başkasının avucunda can çekişiyordum.
Bir anda başımdan aşağı aktarılan su genzime kaçtığında olduğum yerde sıçradım. Gözlerimi açmaya çalışıyordum ancak az önce başımdan aşağı aktarılan su yüzünde bu mümkün olmuyordu. Gözlerimi sıkı sıkıya örterek bir kez daha açmayı denedim. Nihayet gözlerimi açmayı başardığımda rahatsız edici bir ışık yüzünden geri kapatmak zorunda kalmıştım. Tam karşı tarafıma yerleştirilmiş güçlü bir ışık kaynağı vardı. Bu ışık gözlerim kapalıyken dahi beni rahatsız etmeyi başarmıştı. Kollarımda ve bacaklarımda müthiş bir ağrı kol geziyordu. Kıpırdanmaya çalıştığımda ayak bileklerime sıkı sıkıya bağlanmış ip bileklerimi kesmişti. Hissettiğim keskin acıyı görmezden gelirken gözlerimi tekrar araladım. Hemen kafamın üstünde bir ışık kaynağı daha vardı. Işıktan kamaşan gözlerimi kırparak etrafa bakındığımda karanlıktan başka bir şey algılayamıyordum. Tek bildiğim demir bir sandalyeye sıkı sıkıya bağlandığımdı. Işığın arkasında bir kıpırdanma olduğunu fark ettiğimde dikkatim oraya yoğunlaştı. Adımlayan bir insan silüeti görüyordum. Elinde tuttuğu kovayı yere bırakmasıyla çıkan ses bulunduğumuz alanda yankılanmıştı. Her neredeysem büyük ve boş bir yer olmalıydı. Gözlerimi silüete daha da odakladığımda üzerinde takım elbise olduğu fikrine kapılmıştım. Tam olarak emin değildim. Bana doğru attığı adımda ışığın önüne geçmemiş ancak bir miktar yakınlaşmıştı. Takım elbise giydiğine artık emindim ancak yüzünde ki maskeden dolayı suratını göremiyordum. Yüzünün neredeyse tamamını kapatan beyaz maske onu ürpertici göstermişti. Bedeninin duruşundan kendisine güvenen biri olduğunu anlayabiliyordum. Üstünlüğün kendisinde olduğunun farkındaydı.
"Neler oluyor?" dedim yorgun bir ifadeyle. Aynı zamanda başımda ki ağrıyı görmezden gelmeye çalışıyordum. Sorum onda hiçbir etki yaratmazken bana doğru bakmayı sürdürdü. Fena halde yorgun hissediyordum. Bu aptal bana ne enjekte etmişti böyle? Yorgunluğumun sebebi kaçırılmış olmamı atlatamadan bir başkası tarafından kaçırılmış olmamda olabilirdi tabi. Zihnime Alya düştüğünde yüreğime acılı bir sancı intikal etti. Alya hala Feza'nın elindeydi. Feza benim kaçırıldığımı bilemezdi. Belki de kaçtığımı düşünecekti. Ya kardeşime bir şey yapmaya kalkışırsa? O zaman Fırat'tan önce onu öldürürdüm! Sinirle aldığım nefesin ardından gözlerim maske ile örtülü surata tırmandı. Karanlığın içerisinde sürekli ve sessiz bir şekilde bana bakıyor oluşu ürkütücü olsa da bu duygu öfkemin önüne geçememişti. Bir anda geri adımlayarak arkasını döndüğünde uzaklaşmaya başlamıştı. Onu göremiyordum ancak adım seslerinden bir tahminde bulunmuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kayıp +18
Teen FictionÖlüm. İlk kez bir insanın elinde bu denli çekici görünüyordu. Yalnızca babasından alacağı intikam için bu yeteneğini kullanmaya kararlıydı. Ancak kılıç tutan elleri bana yönelse ona 'Dur' demezdim. Onu kaçırdığımı sanıyordum ancak tek yaptığım kendi...