O gün sabah günlük güneşlik olan hava öğlene yaklaştıkça kapanmaya, sonrasında da günler sonra yeniden kar yağmaya başlamıştı. Bir saat içinde zaten kar kaplı olan yolları da beyaz örtü biraz daha örtmüştü. Çocuklar tenefüste karın yağışına hiç aldırış etmeden oyun oynamaya devam ediyorlardı. Okul duvarının dış tarafında ağzında sigarasıyla derin derin yollara bakan İsmet’in yanına gittim. Cebimde duran nemli sigaralardan birini elime alıp çakmakla kuruttuktan sonra salına salına inen kar tanelerine inat bir çırpıda sigaramı yakıp ilk dumanını içime tam çekmeden kar tanelerine doğru üflememle İsmet’in derin bakışları arasından bir ses duydum.
- Bu gidiş iyi değil hocam!
- Ne gidişi İsmet, hayırdır?
- Hava diyorum bir saate kalmaz iyice bastırır, sonrası malum yollar kapanır.
- Kapansın İsmet ne var bunda? Yakar sobayı otururuz evde, hem çayı da ben demlerim bu sefer söz.
İsmet ciddi tavrını bozmadan, dediklerimi duymamış gibi sözlerine devam etti:
- Yollar kapanır diyorum hocam, mezradan gelen yollar, servis gelemez, çocuklar gidemez!
Bu sözleri aklıma soğuk havanın bedenime çarpması gibi çarptı. Mezradan gelen öğrencilere karşı İsmet’in ayrı bir tavrı vardı. Onları diğerlerinden hep ayırır, özen gösterir, hepsinin dertleriyle tek tek ilgilenmeye çalışırdı. İsmet’e göre mezradan gelen çocuklar karda açan kardelenlerin en güzeliydi.
- Kapansın İsmet ne var bunda? Altı üstü üç-dört kilometrelik yol, yürüye yürüye götürürüz çocukları. Hem tepeyi aştık mı gerisini kayarak bile gideriz, yarış yaparız fena mı olur?
- Ciddi misin hocam? Valla benim aklımdan geçende o idi, ama tek başıma o kadar öğrenci sıkıntı çıkar diye düşünmüştüm.
O an İsmet’in gözlerinde gördüğüm sevinci tanışmamızın üzerinden geçen altı ayda sadece bir iki defa daha görmüştüm. Hiç aklıma gelmemişti, çıkabilecek zorluklar. Sonuçta bir dağ başı; kurdu, çakalı, köpeği, hepsini geçtim bölgenin kanayan yarası terör!