10.Bölüm: Şeffaf..

13 12 0
                                    

Adem ile bana bir isim bulmaya karar vermiştik. İsimleri hâlâ hatırlayamıyordum. Ten rengim hızla açıldığı ve belli bazı bölgelerimde şeffaflaşmalar olduğu için önce Şeffaf demeye karar verdiysek de, içerisinde barındırdığı olumsuz çağrışımlar sebebiyle bu karardan beraberce vazgeçtik. Adem bana inatla -çentik- demek istiyordu ve bunun sebebini de açıklamıyordu; içinden geldiği içinmiş. Ne kadar saçma bir konu. Bir adım olmalı ve ben onu hatırlayabilmeliyim.

"Adımı hatırlayabilmeliyim, benim de bir ismim olmalı," dedim. Eva bu fikre katılmıyordu. Sonsuzluğa giden yolda bir isimden, bir karakterden tamamen vazgeçmeliymişim. İsimler, ölümlüler için varmış. Bitimsiz dünyamda böyle gereksiz konulara kafa yormamalıymışım. Şeffaflaşmama ve kalbime odaklanmalı, rengimin açılmasından da hiç şikayetçi olmamalıymışım. Bunu nasıl sağlayacağımı sorduğumda ise aldığım yanıt hep aynıydı; düşünerek, şükrederek, ebedî varlığı özümseyerek buna ulaşmalıymışım. Adem buna -Nirvana'ya Erişmek- diyordu. Sahiplerimin benden istediği tam olarak buydu aslında, aşmamı istiyorlardı, kısıtlı imkânlarıma aldırış etmeden, yükselmeli, şeffaflaşmalı ve hatta, yok olmayı bile huzurlu bir şekilde göze alabilmeliydim. Dünya'dan kopuşumun üzerinden neredeyse aylar geçmişti. Saçım sakalım birbirine karışmıştı. Adem'in durumu benden farklı değildi. Ormanımı özlüyordum oysa ki. Ağaçlarını, kuşlarını, küçücük böcekleri, tavşanları ve sincapların oradan oraya hızlıca hareket etmelerini gözlemlemek istiyordum. Dediğim gibi, bir avcı değildim. Ömrüm meyve toplayarak geçmişti. Meyve toplarken de canlıları nasıl yakalayacağımı değil, onları nasıl daha rahat gözlemleyeceğimi düşünerek vaktimi geçirmekle meşguldüm.

Bir gün Adem heyecanla, "saat!" dedi. "Bir saat yapmalıyız. Bize zamanı gösterebilir." -Altered- yani değiştirilmiş bilincimizin tekrar eskisi gibi çalışmaya başlaması için gerekliymiş bu. Bunu daha önce nasıl düşünmemişik. Bu konuda nasıl bu kadar vurdumduymaz davranabilmişiz, Adem o anlarda gerçekten hayretler içerisinde kalmıştı. Hatta, ağzı bir karış açıktı bunu düşünürken. Saatin ne demek olduğunu biliyordum. Ona, asıl ihtiyacımız olanın bir takvim olacağını söyledim. Takvime göre zamanı dilimlere ayırabilir ve daha sistemli düşünmeye başlayabilirdik. Eva, bu konuya da karıştı. Saat gibi kavramlar, takvim gibi araç gereçler dünyevi hayata özgü kuralların birer gerekliliğiymiş. Çünkü orada gün, saat, dakika, saniye, yıl gibi döngüler olurmuş. Burası ise bir sonsuzluk tapınağıymış hem de evrendeki en esaslılarından bir tanesindeymişiz. Bazı başka gezegenlerde yaşayan keşişlerin ulaşmak istedikleri bir noktadaymışız. Eva'ya göre durum buymuş ve yine aynı nankörlük konusuna değinmeden edemeyecekmiş. Nedense özellikle takvim fikrini hiç beğenmemiş. Sonsuzluğun yanıbaşında, acizane bir takvimin hiç yeri olurmuymuş. Sırtımızı sonsuzluğa vermişiz, daha ne istiyormuşuz.. "denizin dalgaları, rüzgârın sesi, yağmurun yapraklara dokunuşu, kuşların cıvıltısı, kurtların uluması, kedilerin miyavlaması, penguenlerin ayak şıpırtısı, daha saymam gerekir mi Eva, işte bunları duymak istiyorum," dedim sonunda. "Hıhh! Hepsi de dünyanın ölümlü melodileri," dedi Eva. "Oldu olacak güneş ışınlarının sesini de duymak isteyin ve olsun bitsin bu iş.."

Adem ayağa kalktı. Kitaplığa doğru gitti. "Kitapları kullanabiliriz," dedi. Ama önce bir döngüye ihtiyacımız vardı. Kum saati gibi işleyecek bir mekanizma. Ama elimizde bu konuda yardım edecek materyal neredeyse hiç yoktu. Aklım bir an şişelere ve içindeki sıvılara gitti. Eva'nın anlattığına göre, renkli camdan yapılmış şişelerin içinde yakutî renkte duran saydam sıvı saf içme suyuydu. Eğer gerekli olursa suyu oradan kullanabilecektik. Bir de platformun köşelerinde biriken çiğ damlalarının yoğun olduğu zamana ait ufak su birikintileri vardı. Peki bunlar periyodik miydi, yani tekrarlıyor muydu? "Hiç sanmıyorum," dedi Adem, sanki düşüncelerimi duymuştu. "Suyun buharlaşıp buharlaşmadığını bilmiyoruz, şişelerin mantar tıpaları var. Birinin tıpasını açalım ve suyun şişenin geldiği kısmına kadar kitapları üst üste koyarak yanına bırakalım, böylece bir çentik yaratmış oluruz. Zaman içinde, su düzeyi çentiğin altına inmeye başlarsa, su buharlaşıyor, demektir."

Sonsuzluk YolcularıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin