Aralık 1914
O gece uyuyamadı. Geleceği düşünmesi gerekiyordu, tüm yorgunluğuna rağmen. Askerin garip evlenme teklifi durumunun ne denli zor olduğunu fark ettirmişti. Bu nedenle o gece uyuyamadı. Ne olacağını bilemiyordu; her şey kolay görünmüştü, kimse bir şeyler fark etmemişti. Kendisine hayran olunması ise yalnızca onu üzmüştü. Yalanı oldum olası sevmezdi, şimdi ise kendisinin yalan söylemesi gerekiyordu ve bu böyle sürüp gidecekti.
Aynada kendini kontrol etti. Sanki herkes kendisini gözetliyormuş gibi geliyordu. Gitmesinin daha iyi olup olmayacağını düşündü. Ama babasından korkuyordu; işsiz geçirdiği onca ayı babasına nasıl açıklayacaktı?
Yorgun bir şekilde kalktı. Hareket edemez bir haldeydi. Bir sandalyeye oturması gerekti. Dr. Ferleitner sordu: "Neyiniz var, yavrucuğum? Haliniz hiç hoşuma gitmiyor. Aşırı yorulmuş görünüyorsunuz. Biraz rahatlamanız gerekiyor. Yemekten sonra gidip biraz yatmalısınız. Akşama size ihtiyacımız var. Dinleyin, akşama savaş basın karargâhının kabaresi var. Hafif yaralı hastalar gidecek ve sizin de gitmeniz gerekecek." Clarissa itiraz etti. Bu etkinliklerden birine katılmıştı. Savaş basın karargâhı oradan oraya gidiyordu, operetler ve aralarına vatansever birkaç tumturaklı konuşmanın serpiştirildiği halk şarkıları oluyordu, biraz oyuncuları oyalamak, biraz da hastalara moral vermek için. Doğru düşünülmüştü: biraz müzik, biraz eğlence. Gazetelerde insanların Viyana ve Budapeşte'de nasıl eğlendiklerini okuduklarında, bu eğlenceler sayesinde kendilerini o kadar yabancı, o kadar unutulmuş hissetmiyorlardı.
Clarissa istemeye istemeye gidecekti ve kendisinin bundan muaf tutulup tutulamayacağını sordu. Bunu daha önce yaşamıştı ve bu tür eğlence ona acı veriyordu, en azından şu an için. Ama Dr. Ferleitner ısrar etti. Clarissa'yı ikna etmesi gerekti.
Kabare subay gazinosunda kurulmuştu. Küçük sahnesi olan bir salondu. Seyirciler için masalar vardı; buralarda subaylar ve yaralılar oturuyordu; arka tarafta askerler için banklar vardı. Bazı sivillerin de girmesine izin verilmişti. Akşam çok sarsıcıydı. Sedyeler üzerinde ampütasyon geçirmiş olanlar getirildi. Hafif bir iyot kokusu yayıldı, doktor subaylar da birlikte gelmişlerdi; yalnızca ağır yaralılar hastanede kalmıştı. Büroda daktiloyla hazırlanmış olan programlar dağıtıldı. Oldukça yaşlanmış olan bir bayan opera sanatçısı takdim edildi, Kari Tiyatrosu'ndan bir sunucu, Burg Tiyatrosu'ndan oyuncular Schnitzler'in Anatol adlı eserinden "Veda Yemeği" bölümünü oynayacak, operet divası Carmen Mariilla ise operetlerden parçalar söyleyecekti, yani renkli bir akşam olacaktı.
Clarissa, Dr. Ferleitner için ayırtılmış olan, doktorların bulunduğu masaya davet edilmişti. Sunucu programı başlattı. Düşmanlar hakkında komik şeyler anlatıyordu. Herkes alkışlıyordu. Hoşa gitmişti. Hastalara ilaç gibi gelmişti. Clarissa donakalmıştı. Pek dinlemiyordu. Bu neşe onun içini acıtıyordu. "Evet, bir şarap içeriz." Kalkıp gitmeyi düşündü. Sonra operet divası sahneye çıktı, genç bir kızdı. Dans ediyor ve Lehâr operetinden bir şey söylüyordu. Güzel bir sesi vardı. "Zarif bir kişilik." Varlığıyla herkesi etkilemişti. Şarkı söylemeye devam ediyordu. Clarissa dinlememişti. Mahzunluğundan kurtulamıyordu. Ancak ikinci kıtada içinde bir şey kıpırdandı. Kadının rahat hareketlerini fark etti. Makyajının altında da güzeldi. Eski Viyana tarzında hasır bir şapkası vardı. Onu çeken, ilgilendiren bir şey vardı bu kadında. Sahneden indiğinde yoğun bir alkış koptu, kendisine çiçekler götürüldü. Bir sonraki gösteriden sonra teşekkür etti. Şarkıcının, subayların masasından alınıp kendisine verilen çiçekleri yaralılara verdiğini gördü. Herkese karşı davranışlarında bir zarafet vardı. "Çok hoş biri," diye fısıldıyordu insanlar. "Onu masamıza davet etmeliyiz." Yanlarından geçtiği herkese gülümsüyordu. O anda Clarissa'nın beyninde şimşekler çaktı. Hatırlamıştı. Ayağa kalkarak onun ardından gidip seslendi: "Marion?" Operet divası döndü: "Clarissa!" ve her zamanki içtenlikle ona sarıldı. Clarissa ona baktı; neredeyse dört yıldır görmediği arkadaşını makyajlı haliyle değişmiş buldu. "Seni ne kadar çok düşündüm; keşke nerede olduğunu bilseydim. Şimdi de hastabakıcı olarak çalışıyorsun! Babana yazmaya cesaret edemedim. Gel! Birbirimize anlatacağımız çok şey var. Bir masaya oturalım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Clarissa
General Fiction1902 yılından Birinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesine kadar geçen dönemde, dünyanın halini genç bir kadının gözünden anlatır. Avusturyalı bir subayın kızı olan Clarissa bir manastır okulunda büyümüş, eğitimini tamamladıktan sonra Viyanalı ünlü bir...